12 Temmuz 2012 Perşembe

“İRAN ile TURAN” YA DA DELİLSİZ TARİH OLUR MU? -1


Geçenlerde, kitapçıları gezerken bir kitap dikkatimi çekti: “İran ile Turan”. Doç. Dr. Osman Karatay imzasını taşıyan ve Ötüken yayınlarından Genişletilmiş 2. baskı olarak yayınlanan bu kitap, gerek adı, gerekse içerdiği konular açısından ilgimi çekti. Yaklaşık 1 aydır, geceli gündüzlü okuyup satır satır incelediğim bu kitapta yazılanları sizlerle de paylaşmak istedim.

8 ana bölümden oluşan kitap, iki önsöz (1. ve 2. Baskılara ait), kaynakça ve dizin kısımları dışında toplam 263 sayfalık bir çalışma. “İran ile Turan” ismine bakarak, tarihi Turan-İran mücadeleleriyle ilgili yeni ve bilinmeyen olayları anlattığı kanısı uyandıran kitapta bu mücadeleye sadece 8. bölümde değinilmektedir. Kitabın kalanındaysa bazı dil verilerine dayanarak Türklerin anayurdu meselesine değinilmektedir.

Mezopotamya, İndus ve Çin medeniyetlerinden bahseden yazar [1] şu garip tesbiti yapar: “İlginç olan, yine bir süre ırmak boylarının takip edilmesidir. Kızılırmak boyundaki Hititleri Sakarya havzasındaki Frigler, onları da Gediz-Menderes havzasındaki Lidler[2] takip etmiştir.”[3] Su kıyıları bütün toplumlarda çok önem taşımaktadır. Yukarıda adı geçen Hitit, Frig ve Lidya toplumları da tarımla uğraşan toplumlardır ve su onlar için önemlidir. Ayrıca Lidya ülkesinde bulunan Gediz nehrinden altın tozu çıkartıldı da bütün kaynaklarca belirtilmektedir. Hâl böyleyken, asıl ilginç olan, bunu “ilginç” bulmaktır.

Yazar 7. numaralı dipnot’ta[4] Herodot’un Etrüsklerle ilgili olarak onların Lidya ülkesinden göçtükleri yolundaki sözlerin doğru olma ihtimalinin olduğunu, yeni gelenlerin eski kültürü devam ettirmiş olabileceklerini belirtir ki, bu da düzeltilmesi gerekli bir tesbittir. Lidyalıların, sonraki dönem Roma kuruluş efsanelerinde de Troia Savaşından kurtulan Aineas’ın bölgeye yerleşmiş olabilecekleri zaten bilinmektedir. Ancak Etrüsk adı altında anılan halkın, yalnızca bu kökten, daha doğru bir tabirle tek bir kökten, geldiğini düşünemeyiz. Etrüsk dönemine tarihlenen pek çok arkeolojik malzeme vardır. Bunlarda da, çok değişik kültürlerin izleri görülmektedir.[5] Ayrıca, gerek İtalya yarımadasında, gerek Korsika ve Sardinya adalarında bulunan en eski kültür merkezlerinden elimizde kalan arkeolojik materyaller, bölgedeki erken dönem kültürlerinin Doğu Avrupa’daki kültür merkezleriyle bağlantılı olduğunu göstermektedir. Anlaşılmaktadır ki, Etrüsk kültürü, D. Avrupa’dan gelen bu halklarla birlikte arkadan gelen Fenikeliler ve Helen Kültür çevresi göçmenlerinin bir karışımı niteliğindedir. [6]  

“İran’ın Kısa Tarihi” adını taşıyan ikinci bölüm [7]  günümüz uluslar arası siyasetine çok fazla girmektedir. Bu bölümde de bazı şeyler göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi: “İdil Nehri Ortadoğu’ya gelemeyen Turanlıları veya Doğuluları[8] Avrupa’ya veya Batı’ya götürüyordu” sözü. Takdir edilir ki, kabaca Kuzey-Güney doğrultusunda akan ve genişliği kimi yerde 250 mt’ye yaklaşan İdil (daha doğru bir Türkçeyle İtil) nehri doğu-batı istikametinde bozkır’ı geçmeye çalışan boyları batıya götürmekten ziyade onlar için önemli bir engel oluşturmaktadır.

Kitabın 38. sayfasındaki dipnottaki bilgilerin bir kısmı da düzeltilmeye muhtaçtır.[9] Yazarın iddialarının aksine, tarihin hiçbir döneminde yerleşik bir topluluğun göçebeliğe ya da Türk tarihçiliğinin çok isabetli şekilde kullandığı konar-göçer hayata geçtiği görülmemiştir. Bunda yerleşik hayatın kolaylığı, savunmaya elverişliliği yanında çevre faktörünün de büyük etkisi vardır. Hiçbir yerleşik toplum, yerleşimin nimetlerini tepip konar-göçer hayata geçmez ve geçmemiştir. Aksine, göçebe ya da konar-göçer hayat süren bütün toplumlar, özellikle 20. yy’da neredeyse tamamen yerleşik hayata geçmişlerdir. Yine aynı dipnotta yerleşik hayatın konar göçerlikten (ya da yazarın tabiriyle göçebelikten) önce başladığı, ilk insan toplulukların yerleşik olduğu sözü de tamamen yanlıştır. Bilim adamlarının  üzerinde hem fikir olduğu, ilk tarımın başladığı “Neolitik Devrim” M.Ö. yaklaşık 10. bin civarına tarihlendirilmektedir. İlk tarım toplulukları ortaya çıkmadan evvel insanlar, avcı-toplayıcı olarak yaşıyorlardı. Bu yüzden mevsim dönüşümleri ve hayvan göçleri takip ederek sürekli hareket halinde olmaları gerekliydi. Yani yazarın iddia ettiği gibi, ilk insan toplulukları yerleşik değil tamamen “göçebe” idiler.

Aynı şekilde hemen aşağıda birbirine tamamen ters iki açıklama yer almaktadır: “Bu yolun tek yönlü oluşu, sadece Doğu’dan Batı’ya işlemesi jeopolitik anayasasının (son üç bin yıllık) tarih boyunca hiçbir şekilde değişmeyen maddelerinden biri idi.”[10] dedikten hemen sonra, aynı cümlenin dipnotunda şu ifadeler yer almaktadır: “Daha önce batıdan Altaylara göç eden (Kök) Türk budun da bu yolu kullanmıştı”[11]. Şimdi burada sormak gerekiyor: Hani bu yol, sadece Doğu’dan Batı’ya işliyordu ve bu  “jeopolitik anayasasının (son üç bin yıllık) tarih boyunca hiçbir şekilde değişmeyen maddelerinden biri idi”? Görülüyor ki yazarın iki teorisinden birisi, yani ya (Kök) Türklerin batı kökenli oluşu ya da bahsi geçen yolun sadece doğu-batı istikametinde işlemesi görüşlerinden birinin doğru olmadığı, bizzat yazarın kendisi tarafından ifade edilmektedir.

Yazarın düşünce sistemini göstermesi açısından önemli cümlelerden bir tanesi de şudur: “..iyi bildiğimiz dönemdeki tek Turanlı duhûlü olan Moğol istilâsının sonuçları ortadadır. İslâm Medeniyetinin toptan çöküşüne yol açmıştır”. Bu da tamamiyle bir bilgi eksikliğidir.  Bilinmesi gereken öncelikli husus, Moğol sözünün siyasi bir terim olduğu[12] ve adı geçen dönemdeki “istila” hareketinin Anadolu ve Azerbaycan’daki Türk nüfusunu çoğaltarak, çoğu Arap-Fars kültürüyle beslenmeye başlayıp kısmen asimile olan Selçukluyla bölgeye gelen Türk topluluklarını Türklük açısından beslemişlerdir. Ayrıca İslam kültürünü yıkmaları diye bir durum da söz konusu değildir. Dönemin İslâm yazarlarının oldukça abartılı rakamları bir tarafa, bu istila döneminde öldürülen insan sayısı bile çok ufaktır. Dönemin İslâm medeniyeti merkezleri, önceden olduğu gibi, Cengiz oğulları döneminde de güçlerini korumuşlardır.  Ayrıca 200 yıldır yarattıkları terör hareketleriyle bütün İslâm dünyasını dehşete düşüren, büyük sultanlardan din adamlarına pek çok ismi suikast sonucu öldüren Batınî Haşhaşîlerin yerleştiği Alamut kalesini alıp Haşhaşileri ortadan kaldırarak, İslâm dünyasına en büyük hizmetlerden birisini yapmışlardır.

“ (İran) .. Kendi dinlerini kendisi üretir ve ihraç etmeye çalışır. Başta Maniheylik olarak İran kaynaklı inançlar Bosna’dan Moğolistan’a kadar etkili olmuştur.[13]  Bugünkü İran’ın resmi siyaseti olan Şiilik ve devrim ihracı adı altında onun yayılmaya çalışması, acaba bu üç bin yıllık alışkanlığın izdüşümlerini mi taşıyor?”[14] Yazarın burada verdiği örnek de, baştaki kısma uymamaktadır. Zira Şiilik, İran kökenli değil, bugünkü Irak’ın güney bölgeleri, tarihi adıyla Irak-ı Arap bölgesi ve Bahreyn kökenlidir. 16. yy’da, Türk Safevi hanedanından Şah İsmail’in önce Güney Azerbaycan’a[15], ardından bugünkü İran coğrafyasına hakim olmasıyla birlikte Şiilik de bu coğrafya’da tutunmuştur. Bu tarihten önce, bugünkü İran coğrafyasındaki tek Şii hanedansa 10. ve 11. asırda bütün bölgeye ve Bağdat’taki halifeliğe egemen olan Büveyhoğullarıdır. Selçukluların bölgeye hâkim olmalarıyla birlikte, onlar da ortadan kalkmışlardır.

DEVAMI YARIN

YARIN: 3. Bölüm: Turan’ın Kısa Tarihi
               4. Bölüm: Türklüğün Asıl Yurdu Neresi Değildir?        

    


[1] S. 23-24.
[2] Burada Lidler’den kasıt, Lidya Ülkesi halkıdır.
[3] S. 25.
[4] S. 26.
[5] Geniş bilgi için bkz: Elif Tül Tulunay, Etrüsk Sanatı.
[6] Bu konuyla ilgili Sardinyalı arkeolog P. Montalbano’nun yayınlarına bakılabilir.
[7] S. 37.
[8] Buradaki “doğulu” tabirinden ne kast edildiği tam olarak anlaşılamıyor. Bir ihtimal, yazar Moğolları kastediyor.
[9] Dipnot: 21.
[10] S. 38-39.
[11] S. 39. Dipnot: 22.
[12] Moğol sözü yerine Cengiz oğulları sözü daha uygun düşmektedir.
[13] Bu cümledeki anlam bozukluğu yazarın kendisine aittir.
[14] S. 40.
[15] Şah İsmail tarafından Tebriz’in alınması 1501. 

1 yorum:

  1. Adil Beğ, emeklerinize sağlık.Blogunuzda izleyici bölümü de eklerseniz takip etmemiz daha kolaylaşır sizi...:)
    Selam ve sevgiler.
    Emel Ablanız.

    YanıtlaSil