12 Ocak 2014 Pazar

BİR KİTAP ELEŞTİRİSİ: TÜRK’ÜN GENETİK TARİHİ-1



2012 yılının ortalarında yazdığım ve kendi bloğumda yayınladığım “İran ile Turan, Delilsiz Tarih olur mu?” başlıklı kitap eleştirisi,[1] olumlu olumsuz çeşitli eleştiriler almıştı. Ancak o günden sonra, ülkede yayınlanan bazı kitapları daha eleştirel gözle görmeye ve buna uygun şekilde bakmaya başladım. O kitapta rastladığım yanlışlıkların benzerleri ve belki daha da ağır ve fahişleri başka bazı kitaplarda, makalelerde ya da kısa yazılarda da karşıma çıkmasına rağmen
şimdiye kadar, fazla bir şey yazmak istemedim. Bunun bir sebebi işlerimin yoğunluğudur. 

Son zamanlarda, özellikle internet üzerinde gördüğüm bir ismin, Yrd. Doç. Dr. Osman Çataloluk’un “Türk’ün Genetik Tarihi” isimli çalışması da[2] uzun müddettir ilgimi çekiyordu. Kitap Eylül 2012’de basılmasına rağmen ancak elime geçti. Okumaya başladım ve bu sayede yeni bir eleştiri yazmamın vakti geldiğine kanaat getirdim.

Bu eleştiride de, adetim olduğu üzere, kendi alanım olmayan konulara, yani kitabın ana fikri olan genetikle alakalı kısımlara –bir nokta dışında- değinmeyeceğim. Zira herkes, kendi alanıyla alakalı konuşmalı, yazmalı diye düşünmekteyim.

Bu kısa ama gerekli girizgahtan sonra asıl konumuza, yani yukarıda bahsettiğimiz kitap hakkındaki kendi düşüncelerimize geçelim.

Kitap Önsöz ve Önsözden sonra yazılan “Rüya” isimli kısımla birlikte toplam 42 başlıktan ibaret, kaynakça kısmı dışında toplam 426 sayfadan oluşmakta. Gerek önsöz, gerekse adından da anlaşılacağı üzere “Rüya” adlı kısım bilimsellik iddiasında olan bölümler olmadığından (ve olamayacağından) bu konulardaki gözlemlerimizi de kendimize saklıyoruz.    
      
“Haplogrup Nedir?” adını taşıyan ilk bölüm dna ve genetikle ilgili olduğundan daha evvel de belirttiğimiz gibi, uzmanlık alanımıza girmeyen bu bölümde verilen bilgilerle alakalı olumlu ya da olumsuz bir eleştiri getirmeyeceğiz. Bu bölümün devamında “İnsan İnsanın Kurdudur Lafını Doğrulayan Millet” başlıklı kısım da, bir öncekinde olduğu gibi yine dna ve genetik ağırlıklı bir bölümdür. Ancak bölüm içinde bazı kısımlara değinmeden de geçmek istemiyoruz. Dikkat çekmek istediğim ilk cümle “… Malatya’ya Kök, Konya’ya İlk, Bayburt’a’ da Ata demek gerekir! Zira biri ata R1’in memleketi, diğeri ise R1b’linin Anadolu’da ilk yurdu diğeri ise R1b’li Hurrilerin başşehridir”[3] cümlesidir.[4] Yazarın burada kast ettiği ve pek çok yerde de ileri sürdüğü savlardan birisi ve belki de en önemlisi Çatalhöyük’te bulunan kemiklere yapılan ölçümler neticesinde Türklerin buralarda yaşadığı ya da burada yaşayan halkın Türklerle akraba oldukları, aynı soydan geldikleri iddiasıdır. İddia diyoruz, çünkü Çatalhöyük ekibinde antropolog olarak görev yapan bir akademisyenle yaptığımız görüşmede “Çatalhöyük'de 3 farklı zamanda farklı laboratuarlara DNA çalışmaları yapılmak üzere örnekler gönderildi. fakat başarılı sonuç alınamadı” şeklinde bir cevap aldık. [5] Ayrıca yine konuyla alakalı yaptığımız kısa araştırmada İngiliz Arkeolog ve Antropolog Colin Renfrew’in bir söüne rastladık: “It would have been better to use DNA samples to look for kinship, says Colin Renfrew, of the University of Cambridge. "I have always been rather unimpressed by dental data as indicating biological kinship."

However, Çatalhöyük's warm climate may have long since destroyed the skeletons' DNA, Renfrew adds. DNA has been recovered from German Stone Age farmers, but in that case researchers did not attempt to discern their social structure”[6]

Yine de başta söylediğimiz gibi DNA ve Genetik alanımız değildir ve alanımız olmayan konularda konuşmayı doğru bulmuyoruz. Yukarıda kitaptan alıntıladığımız cümlede bizi asıl ilgilendiren kısım Bayburt’un Hurriler’in Başkenti olduğu şeklindeki sözdür. M.Ö. 3 binlerin başlarından 2. Bin yılın ikinci yarısına kadar Doğu Anadolu’da Kızılırmak’tan, Hazar Denizi’ne kadar uzanan arazide yaşayan ve konar göçer yaşadıkları genel kabul gören Hurrilerin bir başkentinin olduğu, hele de bu başkentin Bayburt olduğunu şimdiye kadar hiçbir bilimsel çalışmada göremedik. Sırası gelmişken söylemekte yarar var, yazar genetikle alakalı konular dışında, çok fazla değindiği tarih, arkeoloji ve dil konularında, yani kendi alanının dışında olan konularda kaynak göstermiyor. Bunun sebebi ne ola ki acaba?

Bir de kişisel olarak anlamakta zorlandığım bir konu da, özellikle Türk Eskiçağ Tarihiyle alakalı yazanların, çizenlerin Kutsal Kitaplara atıfta bulunmaları. Daha evvel de yazmıştık bunları, başı sıkışan hemen “Kuran’da şöyle buyurulur:….”, “Tevrat’ta böyle yazıyor” türü göndermelere başlıyorlar. Müsbet ilimler tartışma yoluyla gelişir. Dini kitapların referans gösterilmeleri, ileri sürdüğünüz konunun tartışılmasını olanaksız hale getirir. Bu yüzden bu şekilde göndermelerden mümkün olduğu kadar kaçınılması gerekir.[7] Tabii eğer yazar, ileri sürdüğü görüşün tartışılmasını istiyorsa.

Yazar bir ara başlık mı, yoksa kısa bir paragraf mı olduğu belli olmayan bir sözü yazmış: (Onlar ne doğudandır ne de batıdan, Kuran’dan bir ayet).[8] “Bunun burada ne işi vardır” sorusunu bir kenara bırakarak şunu söylemek istiyorum, daha evvel hiçbir Kuran alıntısında böyle bir alıntıya rastlamadım. Bir ayet ama acaba hangi ayet?

Aynı sayfada şu cümle de dikkatimi çekiyor: “Günümüzden 18 bin yıl evvel Doğu Asya’da tek bir dil konuşuluyor ve herkes birbirini anlıyordu.” İlginç.

Ve geliyoruz asıl bombalara: “Batıya giden çoğunluğunu R1a’lıların oluşturduğu kafilenin Avrupa’da ilk karşılaştığı insan ilkel Cro Magnon’du. Burada bu mağara adamlarına insanlık öğretildi.”[9] Tabii burada kalmıyor ve okumaya devam ediyoruz: “Kültür aşısı yapıldı ve birlikte yaşamaya başlandı. M.Ö. 12.000’lerden M.Ö. 1.000’lere kadar bütün Avrupa’da hakim kültür protoTürk Kültürü, başat dil de Türk Dili idi. Zamanla adam ettiklerinin sayısı çoğalınca onların toplumları da ele geçirildi hem de ormanda ya da mağarada yaşar halde bulup adam ettikleri ya da baş eğdirdikleri tarafından. Mağara adamları medeni bozkırlının bütün teknik ve maharetlerini öğrenince ya da yönetimi ele geçirince efendilerine ya tamamen kıydılar ya da mankurtlaştırdılar. Ölüm acısıyla korkutarak kendi dillerini konuşmaları yasaklanınca dillerini unuttular.”[10] Bu yazılanlar güzel bir film senaryosu olabilir. Ama ya gerçekler?

Gerçekler tabii kimsenin bilemeyeceği şeyler. Zira yazı yok. Yazı olmayınca dil de yok. Dil olmayınca da atış serbest!

Yine yukarıda M.Ö. 12.000’lerden itibaren olduğu ileri sürülen hakimiyet bir alt paragrafta M.Ö. 16.000’lere giderken[11] bir sonraki sayfada yine M.Ö. 12.000’lere çekilir.[12]

Aynı sayfanın sonunda Kelt soyundan Galatlar da Türk yapılmakta. [13] İşin tuhafı, ilerleyen sayfalarda zamanla Anadolu’da nüfus kalmamıştı diyen yazar, burada 1924 yılındaki Mübadele’de Yunanistan’a gönderilen Karamanlıları bu Galatların torunları olarak addediyor. [14]

Aynı sayfada şöyle bir suçlama da var: “Kim ne derse desin Turova R1b’li ve protoTürktür! Kim buna Troya diyorsa batının maşalığını yapıyor demektir!”[15] İyi de kıymetli yazar burada neden Turova dediğini, M.Ö. 2.200’de protoTürkler tarafından kurulduğunu iddia ettiği şehirde yazıyla alakalı olarak nelerin ortaya çıkarıldığını söylemiyor. Turova söyleyişi acaba nereden çıkmıştır? Acaba Fransızca Truva sözcüğünden mi aparılmıştır? Öyleyse neyin, kimin maşalığı?










[2] Osman Çataloluk, “Türk’ün Genetik Tarihi, Togan Yay. Istanbul: 2012
[3] Not: Yazım ve imlâ hatalarına dokunulmamış, olduğu gibi verilmiştir. 
[4] Sf. 25.
[5] Bahsi geçen akademisyenle ilgili olarak, kendi ismini yayınlama noktasında izin almadığımızdan burada ismini zikretmedik.
[6] PLoS Biology, DOI: 10.1371/journal.pbio.1000536
[7] Tabii bu sözümüz ilahiyat konusunda çalışanları kapsamıyor. 
[8] Sf. 27.
[9] Sf. 27.
[10] Sf. 28.
[11] Sf. 28.
[12] Sf. 29.
[13] Sf. 29.
[14] Sf. 30.
[15] Sf. 30.

1 yorum:

  1. Hep yazmışsiniz Osman bey kitabında çok yerde Kaynak göstermemiş ama siz de en onemli noktada Kaynak göstermiyorsunuz ki. Ozaman ne farkiniz var? yazmışsiniz Çatalhöyük'de 3 farklı zamanda farklı laboratuarlara DNA çalışmaları yapılmak üzere örnekler gönderildi. fakat başarılı sonuç alınamadı” şeklinde bir cevap aldık. Simdi birakin belgeyi adamın adini bile yazmamışsiniz. Bu nasıl bi eleştiri acaba.

    YanıtlaSil