Kitabın 7. Bölümü “Avrasya’da Saka Çağı”
adını taşımaktadır.[1]
Adından anlaşılacağı üzere, yazar bu bölümde İskit-Saka dönemini ve toplum
yapısını anlatmaktadır. Bu bölümde anlatılanların bazılarını biz de kabul
etmekteyiz. Kabul etmediğimiz, itirazımızın olduğu ya da soru işaretleri
uyandıran bazı ifadeler içinse, burada değil başka yazılarımızda daha geniş
olarak değineceğimizi bildirmek isterim. Ancak, daha önceki bölümlerde
yaptığımız gibi, aklımıza ve gözümüze takılan bazı ifadelere değinmeyi ihmâl
etmeyeceğiz.
Yazar, kitabının 212. sayfasında bulunan
bir dipnotta şu ifadelere yer vermiştir: “.. (Kıpçaklardan bahsettikten sonra),
bunun içinden de Kang adında birinin adından 11. yy’dan itibaren Kanglılar
oluşmuştur” demekte ve kendisine ait başka bir çalışmaya gönderme yapmaktadır. [2] Öncelikle yazar, basit
bir yakıştırma yaparak “Kang adından Kanglı sözü çıkmıştır” demektedir. Ancak
konuyla ilgili Türkiyedeki en iyi çalışmalardan birisi olan sayın hocam Osman
Yorulmaz’ın çalışmalarını görmemişe benzemektedir.[3] Sayın Yorulmaz, Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisinde[4] ve İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisinde[5] 2006 ve 2007
yıllarında yayınlanan toplam 4 (dört) makalesinde Kanglılar’ın tarihini
incelemiştir. Özellikle Kanglıların menşe meselesine değinilen son makalede, onların
Çin kaynaklarında adı geçen Kao-c’he’ların torunları oldukları delilleriyle
ortaya konulmuştur. [6] İnternet üzerinde
sadece 15 dk süren bir arama neticesi ulaştığımız bu makalelere, bu kitabın
yazarının ulaşamaması diye bir durum kabul edilemez. Burada, siz
okuyucularımızın aklına şöyle bir soru gelebilir: Yazar, bu kitabını Yorulmaz’ın
söz konusu makalelerinden önce yazmış olamaz mı? Olabilirdi, ancak yazarın
yukarıda değindiğimiz dipnotta gönderme yaptığı kendi çalışmasının yayın
tarihi, yine bu çalışmanın arkasında bulunan kaynaklar bölümünde şu şekilde
verilmiştir: “Karatay, Osman, “Hanakas Oğuzlarından Karakalpak ve Özbeklerin
Keneges Boyuna”, Fuzuli Bayat Armağanı, der. Eyüp Ay, Ankara: 2008. S. 177-186.”.
Görüldüğü gibi, yazar bu makaleyi Yorulmaz’ın çalışmalarından çok daha sonra
yayınlamıştır. Ayrıca daha önce yayınlamış olsa dahi, eleştirisini yapmış
olduğumuz kitap Mayıs: 2012 tarihlidir ve 4 yıl önceki bilgilerin bu kitapta
tadil edilmesi gerekirdi.
“İyi bildiğimiz dönemlerde Ari halkların
böyle bir kültürle (kurgan kültürü A.Y.) ilgisi yoktur. Eskiçağ’da kurgan
kültürünün hâkim olduğu yerlerde ise Ariler veya Hint-Avrupalılar bulunmuyordu.
Neticede Azerbaycan-Irak[7] kaynaklı olmakla
birlikte, tarihi dönemlerde bozkır’a münhasır hale gelen kurgan kültürü ve onun
tamamlayıcısı olan balbal ve taş babalar Sakalar’ı gittikleri yerde takip
etmiştir.”[8] Kendi çalışma alanımız
olması dolayısıyla bu sözlerle ilgili söyleyecek çok şeyimiz bulunmaktadır. Kurgan, balbal ya da taş babaların
Azerbaycan-Irak kökenli oldukları nereden çıkmıştır? Daha önce de değindiğimiz
gibi bölgede bulunan en eski kurganlar M.Ö. 1 bin yıl civarına aittir. Bu da
Manna-Mada devrine tekabül eder. Balbal ve taşbabaların benzeri[9] olarak
nitelendirdiğimiz Hakkari Stelleri’nin tarihlemesi de aşağı yukarı M.Ö. 2. bin
yıl sonlarına yapılmaktadır.[10] Kendi Y. Lisans tez
çalışmamızda da değindiğimiz gibi, Güney Azerbaycan bölgesinde bulunan ve
balbal-taş baba geleneğinin yansıtan eserlerinse tarihlemesi kabaca M.Ö. 1. bin
yıl’ın ilk yarısıdır.[11] Bölgede bundan
öncesine ya da sonrasına tarihlenmiş bir eser bulunmamaktadır. Ancak, bugünkü
Ukrayna topraklarında M.Ö. 4. bin yıl başlarına, İtalya ve Batı Avrupa’da ise
M.Ö. 4. bin yıl sonları ile 3. bin yıla tarihlenen balbal/taş baba benzeri
eserleri bu kronolojinin neresine koyacağız? Eğer yazar haklıysa, yani bu
ikonografinin çıkış noktası Azerbaycan/Irak coğrafyasıysa, bölgede M.Ö. 1. bin
yıldan, hatta bahsettiğimiz diğer örneklere bakarak, M.Ö. 4. bin yıldan da eski
benzeri heykelleri bulmamız gerekirdi. Halbuki, Orta Asyayla ve eski Türk
kültürüyle ilişkisini hemen herkesin kabul ettiği Sümerlerde, Elamlarda, hatta
bölgedeki herhangi bir diğer kültürde (Akad, Asur, Hitit gibi Sami ya da
Hint-Avrupalı veya Guti, vs gibi akraba(?) ) bu balbal/taş babaların
benzerlerine rastlanmamaktadır. Bu durumda da, yazarın bu kültürün kökenini
Azerbaycan/Irak olarak belirtmesi de, şu anda elimizde bulunan arkeolojik
materyallere dayanarak, havada kalmaktadır.
Yine ayrıca, İskit/ Saka önemine
tarihlendirilen balbal/ taş babalar, özellikle Ukrayna bölgesinde
yoğunlaşmıştır. Bunun dışındaki büyük İskit / Saka ülkesinde herhangi bir
balbal / taş baba örneğine şimdiye dek rastlanılmamıştır.
Yukarıda incelediğimiz cümlenin akabinde “Doğu
Anadolu’ya gelen Sakaların kalıntıları iyi bildiğimiz eski Orta ve İç Asya
Türklerine ait buluntularla karşılaştırılmış, neredeyse aynilikler tesbit
edilmiştir”[12]
demekte ve şöyle bir dipnot vermektedir: “Bkz. Sevin ve Özfırat, “Hakkari
Stelleri”, Sf. 301-330, Doğu Anadolu’daki varlıkları için bkz. Durmuş, “Anadolu’daki
Kimmerler ve İskitler, s. 285-286”. [13]
Gerek Veli Sevin kendi çalışmasında,
gerekse de Aynur Özfırat’la birlikte hazırladıkları ve yazarın gönderme yaptığı
makalede, [14]
tarihleme olarak M.Ö. 2. bin yıl sonlarını vermektedirler. Yani İskit-Sakaların
bölgeye gelmelerinden en az 300 yıl önce. İlhami Durmuş’un söz konusu
makalesinde ise, arkeolojik malzemelerden ziyade Ksenophon’un Anabasis isimli
eserinde anlattıklarından çıkarımlar yapılmıştır. Bölgede yapılan arkeolojik
kazılarda, Kimmer, İskit gibi bozkır kökenli halkların malzemeleri bir tasnife
tabi tutulmamış, incelemeleri de şimdiye kadar yapılmamıştır. O yüzden,
bölgedeki varlıklarıyla ilgili elimizde maddi çok fazla kanıt bulunmamaktadır. Yani
karşılaştırma yapabileceğimiz arkeolojik buluntu yoktur.
Bundan sonrasında yazar yine dil
karşılaştırmalarına girerek İskit / Saka dilinden elimize ulaşan bazı dil
verilerini, Türkçeyle karşılaştırmaktadır. [15] Yalnız yazar, bu kısma geçmeden önce,
Herodotos’u kaynak göstererek şu ifadeye yer vermiştir: “Nitekim Herodotos,
Sakalar’da putların olmadığını söyleyerek çok önemli bir ayrıntıyı gözler önüne
serer”. [16]
Kaynağa baktığımızdaysa Herodotos’ta şunu
görmekteyiz: “Ares dışında heykel, sunak, tapınak kurma gelenekleri yoktur,
yalnız Ares için yapılır.”[17] Görüldüğü üzere
yazarın ifadesi eksiktir. Eksik ifade de bizi eksik ve yanlış kanaatlere
götürür.
Yazarın, bize tuhaf gelen bir diğer iddiası
ise “Herkül ile Köroğlu” adını taşıyan kısımda anlatılanlardır. [18] Adından da
anlaşılacağı üzere yazar, M.Ö. 1. bin yılın ilk yarısındaki Yunan mitolojisinin
önemli figürlerinden olan Herakles’i, Türk destan kahramanı Köroğlu’yla
özdeşleştirme çabasına girmiştir. Bu konuyu biz değil de, bir halk bilimcinin
incelemesi daha yerinde olur.
Yine bu kısımda İskitlerin boylarından
birisi olan ve sonraki dönem Türk tarihinde de adlarına sıkça rastlanılan
Akatzirleri, sonraki dönem Ağaç Erilerle aynılaştırma çabası görmekteyiz.[19] Acaba bozkır bölgesi
halkı kendilerine neden “Ağaç Eri” ismini vermiştir?
[1] S. 209’dan itibaren.
[2] S. 212. Dipnot: 370.
[3] Doç Dr. Osman Yorulmaz.
MSGSÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
[4] Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi, S. 162-165-166.
[5] İÜ Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi: S. 43.
[6] Bkz. Yorulmaz, “Kanglıların/Kanklıların
Menşe Meselesi”, Sf. 93’ten sonrası..
[7] Aslında Mezopotamya.
[8] S. 225.
[9] Ama aynısı değil.
[10] Bkz. Veli Sevin, Hakkari
Taşları: Çıplak Savaşçıların Gizemi, YKY: 2005.
[11] Bkz. Yılmaz, Adil, “İran-Tebriz
Azerbaycan Müzesinde Sergilenen Balbal Biçimli Heykeller ve Bu Heykellerin Türk
Tarihi Açısından Önemi”, Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi, MSGSÜ Sos. Bil. Ens:
2012.
[12] S. 225.
[13] S. 225. Dipnot: 399.
[14] Belleten, LXV: 243.
[15] Sf. 227’den itibaren.
[16] S. 226.
[17] Herodotos, IV/59.
[18] Sf. 235.
[19] S. 236-237.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder