22 Temmuz 2012 Pazar

"İRAN İLE TURAN" YA DA DELİLSİZ TARİH OLUR MU?-6


Kitabın 7. Bölümü “Avrasya’da Saka Çağı” adını taşımaktadır.[1] Adından anlaşılacağı üzere, yazar bu bölümde İskit-Saka dönemini ve toplum yapısını anlatmaktadır. Bu bölümde anlatılanların bazılarını biz de kabul etmekteyiz. Kabul etmediğimiz, itirazımızın olduğu ya da soru işaretleri uyandıran bazı ifadeler içinse, burada değil başka yazılarımızda daha geniş olarak değineceğimizi bildirmek isterim. Ancak, daha önceki bölümlerde yaptığımız gibi, aklımıza ve gözümüze takılan bazı ifadelere değinmeyi ihmâl etmeyeceğiz.

Yazar, kitabının 212. sayfasında bulunan bir dipnotta şu ifadelere yer vermiştir: “.. (Kıpçaklardan bahsettikten sonra), bunun içinden de Kang adında birinin adından 11. yy’dan itibaren Kanglılar oluşmuştur” demekte ve kendisine ait başka bir çalışmaya gönderme yapmaktadır. [2] Öncelikle yazar, basit bir yakıştırma yaparak “Kang adından Kanglı sözü çıkmıştır” demektedir. Ancak konuyla ilgili Türkiyedeki en iyi çalışmalardan birisi olan sayın hocam Osman Yorulmaz’ın çalışmalarını görmemişe benzemektedir.[3] Sayın Yorulmaz, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisinde[4] ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisinde[5] 2006 ve 2007 yıllarında yayınlanan toplam 4 (dört) makalesinde Kanglılar’ın tarihini incelemiştir. Özellikle Kanglıların menşe meselesine değinilen son makalede, onların Çin kaynaklarında adı geçen Kao-c’he’ların torunları oldukları delilleriyle ortaya konulmuştur. [6] İnternet üzerinde sadece 15 dk süren bir arama neticesi ulaştığımız bu makalelere, bu kitabın yazarının ulaşamaması diye bir durum kabul edilemez. Burada, siz okuyucularımızın aklına şöyle bir soru gelebilir: Yazar, bu kitabını Yorulmaz’ın söz konusu makalelerinden önce yazmış olamaz mı? Olabilirdi, ancak yazarın yukarıda değindiğimiz dipnotta gönderme yaptığı kendi çalışmasının yayın tarihi, yine bu çalışmanın arkasında bulunan kaynaklar bölümünde şu şekilde verilmiştir: “Karatay, Osman, “Hanakas Oğuzlarından Karakalpak ve Özbeklerin Keneges Boyuna”, Fuzuli Bayat Armağanı, der. Eyüp Ay, Ankara: 2008. S. 177-186.”. Görüldüğü gibi, yazar bu makaleyi Yorulmaz’ın çalışmalarından çok daha sonra yayınlamıştır. Ayrıca daha önce yayınlamış olsa dahi, eleştirisini yapmış olduğumuz kitap Mayıs: 2012 tarihlidir ve 4 yıl önceki bilgilerin bu kitapta tadil edilmesi gerekirdi.
“İyi bildiğimiz dönemlerde Ari halkların böyle bir kültürle (kurgan kültürü A.Y.) ilgisi yoktur. Eskiçağ’da kurgan kültürünün hâkim olduğu yerlerde ise Ariler veya Hint-Avrupalılar bulunmuyordu. Neticede Azerbaycan-Irak[7] kaynaklı olmakla birlikte, tarihi dönemlerde bozkır’a münhasır hale gelen kurgan kültürü ve onun tamamlayıcısı olan balbal ve taş babalar Sakalar’ı gittikleri yerde takip etmiştir.”[8] Kendi çalışma alanımız olması dolayısıyla bu sözlerle ilgili söyleyecek çok şeyimiz bulunmaktadır.  Kurgan, balbal ya da taş babaların Azerbaycan-Irak kökenli oldukları nereden çıkmıştır? Daha önce de değindiğimiz gibi bölgede bulunan en eski kurganlar M.Ö. 1 bin yıl civarına aittir. Bu da Manna-Mada devrine tekabül eder. Balbal ve taşbabaların benzeri[9] olarak nitelendirdiğimiz Hakkari Stelleri’nin tarihlemesi de aşağı yukarı M.Ö. 2. bin yıl sonlarına yapılmaktadır.[10] Kendi Y. Lisans tez çalışmamızda da değindiğimiz gibi, Güney Azerbaycan bölgesinde bulunan ve balbal-taş baba geleneğinin yansıtan eserlerinse tarihlemesi kabaca M.Ö. 1. bin yıl’ın ilk yarısıdır.[11] Bölgede bundan öncesine ya da sonrasına tarihlenmiş bir eser bulunmamaktadır. Ancak, bugünkü Ukrayna topraklarında M.Ö. 4. bin yıl başlarına, İtalya ve Batı Avrupa’da ise M.Ö. 4. bin yıl sonları ile 3. bin yıla tarihlenen balbal/taş baba benzeri eserleri bu kronolojinin neresine koyacağız? Eğer yazar haklıysa, yani bu ikonografinin çıkış noktası Azerbaycan/Irak coğrafyasıysa, bölgede M.Ö. 1. bin yıldan, hatta bahsettiğimiz diğer örneklere bakarak, M.Ö. 4. bin yıldan da eski benzeri heykelleri bulmamız gerekirdi. Halbuki, Orta Asyayla ve eski Türk kültürüyle ilişkisini hemen herkesin kabul ettiği Sümerlerde, Elamlarda, hatta bölgedeki herhangi bir diğer kültürde (Akad, Asur, Hitit gibi Sami ya da Hint-Avrupalı veya Guti, vs gibi akraba(?) ) bu balbal/taş babaların benzerlerine rastlanmamaktadır. Bu durumda da, yazarın bu kültürün kökenini Azerbaycan/Irak olarak belirtmesi de, şu anda elimizde bulunan arkeolojik materyallere dayanarak, havada kalmaktadır.

Yine ayrıca, İskit/ Saka önemine tarihlendirilen balbal/ taş babalar, özellikle Ukrayna bölgesinde yoğunlaşmıştır. Bunun dışındaki büyük İskit / Saka ülkesinde herhangi bir balbal / taş baba örneğine şimdiye dek rastlanılmamıştır.

Yukarıda incelediğimiz cümlenin akabinde “Doğu Anadolu’ya gelen Sakaların kalıntıları iyi bildiğimiz eski Orta ve İç Asya Türklerine ait buluntularla karşılaştırılmış, neredeyse aynilikler tesbit edilmiştir”[12] demekte ve şöyle bir dipnot vermektedir: “Bkz. Sevin ve Özfırat, “Hakkari Stelleri”, Sf. 301-330, Doğu Anadolu’daki varlıkları için bkz. Durmuş, “Anadolu’daki Kimmerler ve İskitler, s. 285-286”. [13]   

Gerek Veli Sevin kendi çalışmasında, gerekse de Aynur Özfırat’la birlikte hazırladıkları ve yazarın gönderme yaptığı makalede, [14] tarihleme olarak M.Ö. 2. bin yıl sonlarını vermektedirler. Yani İskit-Sakaların bölgeye gelmelerinden en az 300 yıl önce. İlhami Durmuş’un söz konusu makalesinde ise, arkeolojik malzemelerden ziyade Ksenophon’un Anabasis isimli eserinde anlattıklarından çıkarımlar yapılmıştır. Bölgede yapılan arkeolojik kazılarda, Kimmer, İskit gibi bozkır kökenli halkların malzemeleri bir tasnife tabi tutulmamış, incelemeleri de şimdiye kadar yapılmamıştır. O yüzden, bölgedeki varlıklarıyla ilgili elimizde maddi çok fazla kanıt bulunmamaktadır. Yani karşılaştırma yapabileceğimiz arkeolojik buluntu yoktur.

Bundan sonrasında yazar yine dil karşılaştırmalarına girerek İskit / Saka dilinden elimize ulaşan bazı dil verilerini, Türkçeyle karşılaştırmaktadır. [15]  Yalnız yazar, bu kısma geçmeden önce, Herodotos’u kaynak göstererek şu ifadeye yer vermiştir: “Nitekim Herodotos, Sakalar’da putların olmadığını söyleyerek çok önemli bir ayrıntıyı gözler önüne serer”. [16]

Kaynağa baktığımızdaysa Herodotos’ta şunu görmekteyiz: “Ares dışında heykel, sunak, tapınak kurma gelenekleri yoktur, yalnız Ares için yapılır.”[17] Görüldüğü üzere yazarın ifadesi eksiktir. Eksik ifade de bizi eksik ve yanlış kanaatlere götürür.

Yazarın, bize tuhaf gelen bir diğer iddiası ise “Herkül ile Köroğlu” adını taşıyan kısımda anlatılanlardır. [18] Adından da anlaşılacağı üzere yazar, M.Ö. 1. bin yılın ilk yarısındaki Yunan mitolojisinin önemli figürlerinden olan Herakles’i, Türk destan kahramanı Köroğlu’yla özdeşleştirme çabasına girmiştir. Bu konuyu biz değil de, bir halk bilimcinin incelemesi daha yerinde olur.

Yine bu kısımda İskitlerin boylarından birisi olan ve sonraki dönem Türk tarihinde de adlarına sıkça rastlanılan Akatzirleri, sonraki dönem Ağaç Erilerle aynılaştırma çabası görmekteyiz.[19] Acaba bozkır bölgesi halkı kendilerine neden “Ağaç Eri” ismini vermiştir?

  


[1] S. 209’dan itibaren.
[2] S. 212. Dipnot: 370.
[3] Doç Dr. Osman Yorulmaz. MSGSÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
[4] Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 162-165-166.
[5] İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi: S. 43.
[6] Bkz. Yorulmaz, “Kanglıların/Kanklıların Menşe Meselesi”,  Sf. 93’ten sonrası..
[7] Aslında Mezopotamya.
[8] S. 225.
[9] Ama aynısı değil.
[10] Bkz. Veli Sevin, Hakkari Taşları: Çıplak Savaşçıların Gizemi, YKY: 2005.
[11] Bkz. Yılmaz, Adil, “İran-Tebriz Azerbaycan Müzesinde Sergilenen Balbal Biçimli Heykeller ve Bu Heykellerin Türk Tarihi Açısından Önemi”, Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi, MSGSÜ Sos. Bil. Ens: 2012.  
[12] S. 225.
[13] S. 225. Dipnot: 399.
[14] Belleten, LXV: 243.
[15] Sf. 227’den itibaren.
[16] S. 226.
[17] Herodotos, IV/59.
[18] Sf. 235.
[19] S. 236-237. 

Hiç yorum yok: