Evet, genç sosyalbilimciler
rahatsız. Sosyal bilimler her aklına esenin kalemoynatıp söz söyleyebileceği
alanlar değildir. Asırlık bir inşaat mühendisinin çıkıp –sözde- yazıt
okumasından rahatsızız. Yazıt okumak, hele kullanılmayan alfabelerin yazılarını
okumak kolay bir iş değildir. Öyle olsa epigrafi diye bir alan ve bu alanda
uzmanlaşmış akademisyenler olmazdı.
Genç sosyalbilimciler rahatsız.
Bir Hindicilik ve Tavukçuluk Uzmanı’nın çıkıp “Neolitik’ten Günümüze Türk
Tarihi” isimli bir kitap yazmasından ve üst başlık olarak da “BAŞYAPIT” adını
vermesinden rahatsızız. Bir veterinerlik mezununun genetik tarih adı altında
olmamış şeyleri “öyleymiş” gibi göstermesinden rahatsızız. Bir ev kadınının,
bir resim öğretmeninin, bir müzikoloğun, bir piyanistin, bir baytarın, bir
hindicilik ve tavukçuluk uzmanının, son olarak da bir seksoloğun[1]
“Kadim-Ön-Türk Tarihi” adı altında tarihi tahrif etmesinden rahatsızız. Tarih
tahrif ediliyor, dil tahrif ediliyor, arkeolojik eserler tahrif ediliyor, en
önemlisi de gelecek tahrif ediliyor. İnternet çağında 15-16 yaşındaki gençlerin
ilk ulaştıkları “şey”ler maalesef ki bu yazılar oluyor. Bunlardan rahatsızız.
3-5 yıl sonra üniversite sıralarına gelecek olan gençlerin bu uydurmalarla
şartlanmış olarak gelip hocalarının söylediklerine kulak asmayacaklarından ve
sonrasında akademik hayatta yer aldıklarında bu palavraları gerçekmiş gibi
anlatacaklarından dolayı rahatsızız. Akademik bir makale ya da kitabı
yayınlamanın bu kadar zor olduğu ülkemizde, bu uydurmacı pseudo-historian
tayfanın nasıl olup da bu kadar çok ve kolay kitap yayınlayabildiklerini merak
ettiğimiz için rahatsızız. Son aylarda bazı hocalarımıza, terbiye sınırlarını
aşan şekilde saldırdıkları için rahatsızız. Sağda-solda âlim pozları
takınmalarından rahatsızız. Bu kadar
saçmalamalarına rağmen hala gazete ve tv’ye çıkartılmalarından, kitaplarını
satmalarından rahatsızız. Mithradathes’i Büyük Bedri, Palmyra Kraliçesi Zenobia’yı
Zeynep Sultan adıyla Türkleştirdiklerini sandıkları için rahatsızız. “Kamerun’un
kuzeyine kadar bütün Afrika genetik olarak Türktür” denebildiği için
rahatsızız. “Altay Dağları Türklerin yaşaması için küçüktür. O sebeple
Türklerin ana yurdu Van Gölü’nün güneyiyle Irak’ın kuzeyi arasındaki bölgedir
(yani Hakkari Vilayeti)” denebildiği için rahatsızız. M.Ö.’sine ait bir heykeli
Uygurlar’a mâl eden çok “bilgili” resim öğretmenlerinden, yazdıklarının
yanlışlığını söyleyenleri beyine şikayet etmekle tehdit eden ev hanımlarından,
dağ başındaki bir çalının taşta bıraktığı çiziği bile Türkçe olarak okuduğunu
iddia eden yüksek inşaat mühendislerinden rahatsızız.
Bir de yukarıda izah ettiğim
kişilere “hocam” diyen, paylaştıkları fotoğrafların altına “ovvvvv ne kadar da
muhteşem bir keşif” diye “yorum” yazan; bu saçma “şeyleri” daha geniş kitlelere
yaymak için kitap ve makale olarak yayınlayan, tvler’e çıkartan ve onları alıp
konferanslar verdirenlerden rahatsızız.
Velhasıl rahatsızız ve rahatsız
olmaya devam edeceğiz. Zaten bilim, hele sosyal bilimler rahatsız olmayı
gerektirir![2]
[1] Bu üç
meslek de kesinlikle abartı ya da yazıyı karikatürleştirmek için eklenmiş
değildir. Bu üç meslek grubundan da uydurma tarih kitapları yazanlar var.
[2] Not: Bu
yazı memleketimizdeki güzide uydurmacı pseudo-historian taifenin tabiriyle “Batı
Tarzı Eğitimle Yetiştirilmiş, Batı’nın Etki Ajanı” tarafından yazılmıştır.
1 yorum:
Bebek bakıcısı olarak ben de bebeklerin agucuklarından keşfettiğim dilin uzmanı olarak taşın toprağın ağacın yaprağın çıkardığı seslerle benzeştirip yeni bir uzmanlık alanı yaratma kararındayım sevgili Adilciğim :) Bir rahatsızlık ta ben vereyim size oldu olacak :)
Yorum Gönder