Yazan: Mehmet Levent Kaya
Köktürk diye bildiğimiz siyasi yapının ikinci hanedanının en ünlü figürü kuşkusuz Bilge Kağandır. Bilge Kağan'ı belki de kendinden çok daha başarılı hanedan büyüklerinden bile daha çok öne çıkaran ise, kendisi ve kardeşi için diktirdiği dev boyutlardaki iki anıt yazıttır.
Bilge Kağan her iki yazıtta da kardeşinden görev adı ile söz etmiştir. Bu ad Türk yazı birimleri ile "kẅl tign" biçiminde yazılmış. Burada latin aktarımını "ẅ" olarak gördüğümüz üsük, "ö" ve "ü" sesleri için ortak kullanılır. Bu nedenle bu ad yaygın olarak "kül tigin" biçiminde yerleşmiş. Burada bir sorun var.
"Kül" sözü klasik Türkçede de günümüzde olduğu gibi yanan bir şeyin genellikle boz renkli artığı anlamında kullanılan bir kavram imidir. Bu kavrama günümüzde de kül deriz. Dönemin geleneği içinde önemli kişilere güç ve konumlarını belirtmek amacıyla "deniz, dalay, dağ, ırmak" benzeri adlar verildiğinin pekçok örneği var. Bu uygulama kapsamında, bu kişi adının doğru okunuşu da günümüz Türkçesinde göl biçiminde söylenen "köl" olmalıdır.
Bunca önemli birinin adının "ateş artığı; kül" olmaktansa "göl" olması kuşkusuz daha akla yatkın olur. "Kül" okunuşunun günümüz ağızlarındaki "canım, gülüm, gardaşım" seslenişiyle bir ilgisi olamaz, o dönemde böyle bir anlam olduğunu gösterir hiçbir kaynak yok.
Buradan bakarsak, Bilge Kağan'ın kardeşinin adını "köl" (karayla çevrili geniş su birikintisi, göl) yerine "kül" (genellikle boz renkli ateş artığı; kül) olarak okumanın, kendilerinden yüz yıl kadar önce yaşamış aile büyükleri başka bir tiğinin adını "kür (gür, sıkı, güçlü) şad" yerine "kör (gözü görmeyen; kör) şad" olarak okumaktan hiçbir farkı yok.
Bilge Kağan her iki yazıtta da kardeşinden görev adı ile söz etmiştir. Bu ad Türk yazı birimleri ile "kẅl tign" biçiminde yazılmış. Burada latin aktarımını "ẅ" olarak gördüğümüz üsük, "ö" ve "ü" sesleri için ortak kullanılır. Bu nedenle bu ad yaygın olarak "kül tigin" biçiminde yerleşmiş. Burada bir sorun var.
"Kül" sözü klasik Türkçede de günümüzde olduğu gibi yanan bir şeyin genellikle boz renkli artığı anlamında kullanılan bir kavram imidir. Bu kavrama günümüzde de kül deriz. Dönemin geleneği içinde önemli kişilere güç ve konumlarını belirtmek amacıyla "deniz, dalay, dağ, ırmak" benzeri adlar verildiğinin pekçok örneği var. Bu uygulama kapsamında, bu kişi adının doğru okunuşu da günümüz Türkçesinde göl biçiminde söylenen "köl" olmalıdır.
Bunca önemli birinin adının "ateş artığı; kül" olmaktansa "göl" olması kuşkusuz daha akla yatkın olur. "Kül" okunuşunun günümüz ağızlarındaki "canım, gülüm, gardaşım" seslenişiyle bir ilgisi olamaz, o dönemde böyle bir anlam olduğunu gösterir hiçbir kaynak yok.
Buradan bakarsak, Bilge Kağan'ın kardeşinin adını "köl" (karayla çevrili geniş su birikintisi, göl) yerine "kül" (genellikle boz renkli ateş artığı; kül) olarak okumanın, kendilerinden yüz yıl kadar önce yaşamış aile büyükleri başka bir tiğinin adını "kür (gür, sıkı, güçlü) şad" yerine "kör (gözü görmeyen; kör) şad" olarak okumaktan hiçbir farkı yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder