Daha
önceki kitap eleştirilerimizi okuyanlar[1]
genel hatlarıyla nelere karşı çıktığımızı, neleri savunduğumuzu az çok
bileceklerdir. Kişisel olarak her zaman savunduğumuz değer, bilimsel kitapların
kendi ehilleri tarafından yazılmasıdır. Tabii ki insanların başka konular
üzerine de fikirleri olabilir. Ancak başka alanlarla alakalı fikir ileri sürmek
başka şeydir, o konu hakkında, kelimenin tam anlamıyla uzman olmak başka bir
şeydir. Uzman olmayan insanların yaptıkları yorumlar, bazı önemli detayları
bilmediklerinden dolayı büyük ölçüde yanlış olmaktadır.
Son
dönemlerde sıklaşan bu durumun bir örneği de 2013 yılı Ekim ayında basılan
“Mitolojilerle Derin Denizli” isimli kitap.[2]
Adı geçen kitap baskı kalitesi ve görsel tasarım bakımından şimdiye kadar
eleştirdiğimiz kitaplar içinde ayrı bir yere sahiptir. Kitap, son taraftaki
kaynakça kısmıyla birlikte toplam 168 sayfadır. Bu 168 sayfa dışında, Giriş
kısmında bir internet sitesinden alınmış bir haber ve bir de ön söz yer
almaktadır.
Kitabın
iki yazarın ortak çalışmasıdır. Arka kapakta bulunan özgeçmişlerinden
yazarlardan birisinin (Ümit Şıracı) dağcı ve arama-kurtarma uzmanı, diğerininse
(Nuray Yakaryılmaz) Türk Halk Bilimi Bölümünde Yüksek Lisans yapmış bir resim
öğretmeni olduğunu anlıyoruz.
Önsöz’ü
yazan ünlü televizyoncu Hulki Cevizoğlu. Cevizoğlu bu önsözde klasik “batı
yanlısı tarih araştırmacısı ve arkeologlar biz Türklerin binlerce yıldır
Anadolu’da olduğumuzu saklıyorlar” görüşlerini tekrarlıyor ve İnşaat Mühendisi
Kazım Mirşan’ın araştırmalarını ve ortaya çıkardığı bulguların Türk tarihini
değiştirdiğinden bahsediyor.[3]
Bunlara alıştık ya da alışmak zorunda bırakıldık. Cevizoğlu "Özellikle Alman arkeologlar ve antropologlar, Anadolu üzerinde Türklerin varlığını 1071'e bağlama, öncesinde ise Hristiyan varlığını kabul ettirme peşindeler" derken hem bir peşin hükümlülük sergiliyor hem de milliyetle dini birbirine karıştırıyor. Hep söylediğimiz şeylerden birisi de din ve milliyetin ayrı şeyler olduğu ve M.S. dönemlerde Anadolu'ya yerleşen ilk Türklerin Hristiyan olduklarıdır. Konuyla dolaylı bağlantısı olan bir çalışmamızı da halen devam ettirmekteyiz. Ancak önsözde bize asıl abuk gelen bu
önsözün son kısmındaki ifadeler. “Anadolu’daki kadim Türk izleri, bu kaya resmi
ve yazıtlarına göre, 8. Yy’a dayanmaktadır.” Buraya kadar sorun yok. Bulunan ve
bahsi geçen yazıt Türkologlar tarafından da incelendikten sonra kesin tarihleme
yapılabilir ama 8. Yy olarak kabul edelim. Devamında ise sayın Cevizoğlu’nun
şöyle bir buluşuyla karşılaşıyoruz: “Yani Türkler Anadolu’da 1071’den beri
yalnızca bin yıl değil, 13 bin yıldır vardırlar…” Bu satırları okuduğum zaman
ilk aklımıza gelen söz: “Yok mu arttıran” demek oldu! Sayın Cevizoğlu gibi
tecrübeli ve yıllardır tv ekranlarında var olmaya devam eden bir tv
programcısının nasıl olup da bu satırları yazabildiğine doğrusu hayret
etmekteyiz. M.s. 8. Yy’daki yazıt(?) örneğinden yola çıkarak 13 asrı 13 bin yıl
yapmak doğrusu büyük bir matematik dehası ve bizim arkeoloji ve tarh
eğitimlerimiz sırasında al(a)madığımız bazı bilimsel sırlarla alakalı bir hal
olsa gerek. Ya da “ne sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet” mi desek? Her
ne halse, hangi mantıkla M.S. 8 yy’a ait olduğu söylenen[4]
bir yazıta dayanarak 13 bin yıl tarihi bulunmuştur? Bunun arkeolojik, tarihi ve
dilsel verileri nelerdir? Tabii bu sorulara cevap alamayacağız. Zira kendisi
bana Mirşan’dan, Şıracı’dan, Çataloluk’tan bahsedecek; bense Togan’dan,
Taşağıl’dan, anlaşamayacağız.[5]
Kim bilir belki de tv programının başlangıcında cevap verecek ama biz bu
cevaptan haberdar olamayacağız. Zira artık hangi tv kanalında çıktığını takip
edemez vaziyetteyiz. [6]
Önsöz’le
ilgili söyleyeceklerimiz şimdilik bu kadar. Sanırım yukarıdaki sözlerimizle “Sayın
Cevizkabuğu”na katılma şansımızı kaybettik ama yapacak bir şey yok. Aldığımız
en büyük derslerden bir tanesi bir daha yapmasını engellemek için yanlış
yapanın yanlışı ortaya çıkartmaktır. Bu yanlışı yapanın sosyal ve içtimai
mevkii, görüşü bizi ilgilendirmez. Yanlış, yanlıştır!
Eleştirimizin
bundan sonraki kısımlarında asıl kitaba girecek ve kitapta gözümüze çarpan
fahiş hataları fâş etmeye başlayacağız…
[1] Bkz:
““İran ile Turan” Ya Da Delilsiz Tarih Olur Mu?” ve “Bir Kitap Eleştirisi:
Türk’ün Genetik Tarihi”.
[2] Ümit
Şıracı-Yakaryılmaz Nuray, Mitolojilerle Derin Denizli, Kömen Yay: 2013.
[3] Bkz.
Önsöz. V.
[4] Söylenen
diyoruz zira bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar hiçbir Türkolog bilim adamı bu
yazıtlar üzerine bir çalışma yapmamıştır. Çalıştığı söylenen ve giriş kısmındaki
haberde ve başka bazı basın organlarında ismi geçen “tarih araştırmacısı”nın
akademik durumunu bilemiyoruz. Ancak kullanılan “tarih araştırmacısı” sıfatı
kafamızı bulandırıyor.
[5] Not:
Yazının bu son cümlesini ATSIZ’ın “Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri” isimli
eserinin Istanbul Sıkıyönetim Komutanı ile karşılaşmasını anlattığı kısımdan
alıp duruma uyarladık.