7 Ağustos 2013 Çarşamba

SERVET (SOMUNCUOĞLU) AĞABEY'İN ARDINDAN

SERVET (SOMUNCUOĞLU) AĞABEY'İN ARDINDAN

7 Ağustos 2013, 17:13

Onunla ilk olarak 2001 yılında tanışmamıza rağmen bu ilk tanışmadan aklımda fazla bir şey kalmamış. Sadece TRT'nin Harbiye'deki binasındaki kalabalık odasında oturan ve sürekli gülen, neşeli bir adam portresi.. Hepsi bu kadar. Asıl tanışmamızsa, Türk milletinin genelinin olduğu gibi, "Karlı Dağlardaki Sır" belgeseli ve "Taştaki Türkler" eseriyle oldu.

Yüzyüze asıl tanışmamız 2007 yılı kışında, Servet ağabey'in Istanbul Türk Ocakları'nın Çemberlitaş'taki binasında vermiş olduğu bir konferansın arasında gerçekleşti. Orada ayak üstü kendimi tanıtıp yapmak istediklerimden kısaca bahsettiğim zaman "işte kısa zamanda hevesi geçecek bir genç daha" şeklindeki bakışlarını ve bana çalışma saham olarak nereleri seçmem gerektiği hakkında söylediklerini hayatım boyu unutamam. İşte o tarihten başlayarak devam edecek olan dostluğumuz onun dün sabah saatlerinde geldiği yere, Tanrı Dağındaki Ata Ruhlarının yanına dönmesiyle -şimdilik- son buldu.

Kendisiyle yılda ancak bir ya da iki kere yüz yüze görüşür, kalan bütün görüşmelerimizi internet üzerinden gerçekleştirirdik. Özellikle son bir yıldır karşılaştığı zorluklardan, insanların anlayışsızlıklarından yakınır, kısa zaman içinde emekli olmak istediğinden bahsederdi. Olamadı!

Bu minvâl üzerine saatlerce, bazen sabahlara kadar süren sohbetlerimiz, onun "Neyse Adilciğim, onlar ne yaparsa apsın. Biz işimize bakalım" sözleriyle yön değiştirir, kimi zaman şakalaşmalarla, çoğu zamansa benim yorulup izin istememle son bulurdu.

Merhum Turan Yazgan hoca'ya sevgi ve saygısı çok büyüktü. Bu nedenle Turan hoca'nın vefatından sonra, hoca'nın yokluğuna alışana kadar vakfa (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı) uğrayamayacağını, içinden gelmediğini söylemişti. Bildiğim kadarıyla da, Turan hoca'dan sonra vakfa hiç uğra(ya)madı.

Haziran ayı sonlarında yaptığımız son görüşmelerimizde benden, yurtdışındaki son projesiyle ilgili bazı şeyler hazırlamamı istemiş, ben de ulaşabildiğim bazı şeyleri ona yollamıştım. Bayram sonrası buluşacak, birlikte yapacağımız yeni bazı projeler için görüşecektik. Görüşemedik!

Yine aynı görüşmemizde, benim doktora çalışması için görüşmemin olumlu geçtiğini ve kâbul edileceğimi söylediğim zaman çok sevinmiş, her zaman söylediği sözü, ne yazık ki son olarak tekrarlamıştı: "Adilciğim, bu işler akademik çalışma olmadan yürümez."

Artık bu görüşmeler bitti. Yaptığım çalışmalar için kendisinden fikir alacağım en önemli isimden mahrumum. Ben ve Servet ağabeyi yakından tanıyan herkes iyi bir dosttan mahrum kaldığımızı biliyoruz. Umarım ki Türk milleti de nasıl büyük bir "Servet"ini kaybettiğinin farkına varır.

Durumun, benim adıma en acı taraflarından birisi de, kara haberi alır almaz, o sırada arkeolojik bir çalışma için bulunduğum Silifke'den Istanbul'a gelmek ancak araç bulamadığım için son yolculuğuna katılamamak oldu. Bu satırlarla hem Servet ağabey'in ruhundan, hem de kıymetli ailesinden özür diliyorum.

Yazması çok ağır gelen bu satırları, Atsız'ın Nejdet Sançar için yazdığı ve Sançar Beğ'in kabrinde yazılı bulunan dörtlüğün son iki dizesiyle bitiriyorum: "Tüketip Türklük için varlığını,
En metin rûh ile sessiz, öldü!"
TTK