23 Şubat 2012 Perşembe

OSMANLI'NIN ÇÖKÜŞ NEDENİ!


Aşağıdaki fotoğraflar, Tekirdağ’ın sahil köylerinden birinde çekildi. Fotoğraftaki yapı, köyün eski sakin(!)leri olan Rumların üzüm ezmekte kullandıkları bir yapı. Bu mermer parçasını önemli kılan şey ise, biraz daha yakından bakınca görülecek ve bütün Türklerin aklını başına getireceğini umduğumuz bir şey.

İkinci fotoğrafta görülen arma Yunan Kraliyet arması ve altındaki tarih ise 1869’u gösteriyor.
1869, yani 1829 Mora ayaklanması ertesinde kurulan ve kimseyi bulamadıkları için de başına Alman Habsburg hanedanından bir prensi, Ortodoks edip kral olarak geçirdikleri, Yunan Krallığı’nın daha Atina’dan öteye geçemediği yıllar.

Yıl: 1869! Osmanlı tahtında Sultan Abdülaziz var ve Osmanlı bir müddetten beri, Düvel-i Muazzama tarafından Avrupa devleti sayılıyor ve toprakları uluslar arası antlaşmalarla güvence altında.

Ve bu yılda, Payitaht-ı Şahane’ye sadece birkaç saat uzaklıkta bulunan bir Rum köyünde, üzerinde Yunan Kraliyet arması bulunan bir üzüm ezme yapısı..

Tarihçisi, iktisatçısı, dinlisi, dinsizi, ilgilisi, ilgisizi herkes tartışıyor: “Osmanlı neden çöktü?” diye. Ve buna kendi itikatlarınca bir neden bulmaya çalışıyorlar. Sanıyorum bu fotoğraf Osmanlı’nın neden çöktüğünü açıkça ortaya koyuyor. Anlayana..




3 Şubat 2012 Cuma

ESKİ AMA HÂLÂ GÜNCEL BİR YAZI


AMATÖR HEVESKÂRLARA KISA BİR YANIT



Ortaçağ'ı yaşayan dünyada bu cehaletin en büyük yayıcısı internet. İnsanlar, internette yayınlanan ne varsa Tanrı sözü gibi mutlak gerçek, değiştirilemez tek doğru olduğuna inanıyor. İnanmakla da kalmayıp bunu çevrelerine yayıyorlar. Bundan en büyük yarayı ise Türk tarihi almakta..

Son 10 senedir, internet üzerinde çok çeşitli dedikodular, delilsiz, kanıtsız iddialar uçuşuyor. Türk tarihi ile ilgili olduğu söylenen bu iddiaların arkasına bakıldığı zaman hiçbirisinin temelinin olmadığı gayet basit bir şekilde görülmektedir. Şöyle ki; bundan 5 yıl kadar evvel, o sıralarda yöneticisi olduğum bir internet forumunda, üyelerden bir tanesi "Istanbul'un adının Türkçe olduğunu, Kazakisan'ın Astana kentinin adıyla aynı kökten geldiğini, aslında Istanbul'un M.Ö. 1200'lü yıllarda Hitit Devletinin batı uç beyliği olduğunu ve adının anlamının da "güneşin doğduğu ülke" anlamına geldiğini", konu hakkında yazılan ve çok satan kitapların sahibi Kazım Mirşan'a dayandırarak söylemişti. Bu gülünç iddiayı yazan ve savunan arkadaşa verdiğim yanıt, aslında çok basit bir soruydu: "Hititler Anadolu'da yaşamışlardır. Istanbul Anadolunun dolayısıyla da Hititlerin batısındadır. Peki, kendi doğularında bulunan bir yer, Hititler için nasıl güneşin doğduğu ülke olur?" 
Evet, aradan 5 yıl gibi bir süre geçtikten sonra şimdi de başka platformlarda, başka konu başlıkları altında benzeri görüşlerin savunulduğunu, hatta karşı çıkanların cehaletle suçlandığını görmekteyiz. Tabii bu konuların en ünlüsü meşhur "Beyaz Piramit" hikayesidir. Hikaye diyorum, zira bu konu ilk olarak ortaya atıldığı dönemden beri şüpheyle karşıladım. En son, geçen ilkbaharda bu sözde piramit'in içine ait olduğu söylenen fotoğraflar yayınlanınca şüphelerimde ne kadar haklı olduğumu gördüm. Bir kere sözü edilen mezar yapısı piramit değil, kurgan tipi mezarın Çin mimarisi ile inşa edilmesinden ibaret bir mezar yapısıydı. Yapının bulunduğu yer, 6-7. yy'da Çin başkenti olan ve Atsız beğ'in "Bozkurtlar'ın Ölümü" eserinde çok mükemmel şekilde anlattığı Siganfu'nun hemen yanıdır. Li-mau-tse'nin "Doğu Türkleri Tarihi" eserinde, Çin hakimiyeti döneminde Eçine Hanedanı üyesi bazı teginlerin Çin ordusundaki yararlılıklarından bahsederek "tegin ölünce imparator anısına anıt mezar yaptırdı" denilmektedir(1). Görüldüğü üzere bu mezar da o teginlerden birisine ait bir mezar yapısıdır. 

Yapının içinde bulunan kabartmalardan bazılarında görülen ay-yıldız motifi ise, birebir Batı Türkistan'da bulunan Gök Türk dönemi paralarının üzerindeki ay-yıldı motifi ile aynıdır. Bu da bize dönem hakkında ipucu veren başka bir örnektir. 

Beyaz Piramit hikayesinin basına yansıyan haberlerinde mezarın bekçisi olan yaşlı Çinlinin "bu sizin atanız olan Oğuz Han'ın mezarı" dediği de söyleniyor ki bu da gayet gülünç. Allah'ın Çinlisinin Oğuz Han'dan ne haberi olacak? Ayrıca bu sahte piramit'in olduğu bölge ve piramitin bizzat kendisi yasak bölge değil miydi? Madem yasak da, o zaman bu fotoğraflar nasıl çekildi? Bunları birilerinin sorması gerekiyor, hem de acilen..

Gelelim başka bir konuya! 
Byaz Piramit hikayesini bitiren fotoğrafları çeken şahıs, bir tv programında bu sefer de "Orkun (Orhun değil) anıtlarının M.Ö. 2.500'e tarihlendiği söylemekte. Bunun için de Karbon 14 testi yapıldığını söylüyor ki bu imkansız bir durum. Zira bu test, sadece yaşayan organizmalar için yapılabilmektedir. Yani insan, hayvan, bitki kalıntılarında uygulanabilir(2). Taşta uygulanamaz. Ama soru sormaktan aciz, bilgi fukarası gazeteciler karşılarında fütursuzca sallayanı buldukları zaman cin görmüş gibi pusuyorlar. Birisi de çıkıp şu soruları sorabilse..

Hem de şöyle bir durum var ortada: Eğer dedikleri kazara doğruysa, o zaman Çin yıllıkları ve diğer milletlerin anlattıkları da yanlış! Konuşmacı programda bunu da söyledi. Ama kimse kendisine "Çince bilip bilmediğini, biliyorsa dönemin Çincesini ve yazı dilini ne kadar bildiğini" sormadı, soramadı..

Soru sormayı bilmeden hiçbir konuda ortaya çıkmamak gerek. Tevfik Fikret'in tabiriyle "Şüphe bir nur'a koşmaktır" 

Unutmadan, bu şahsın mesleği nedir? Tarihçi mi? Arkeolog mu? Yoksa Teolog mu? Lütfen, herkes kendi işini yapsın. 

Konuyla ilgili olarak diğer cevaplar da kısa zamanda gelecek.. 

(1). Li-Mau-Tse, "Doğu Türkleri Tarihi", Selenge Yay. Istanbul: 2006. Sf. 363. 
(2) http://www.nkfu.com/karbon-14-yas-tayini/