12 Nisan 2015 Pazar

GENÇ SOSYALBİLİMCİLER RAHATSIZ

Evet, genç sosyalbilimciler rahatsız. Sosyal bilimler her aklına esenin kalemoynatıp söz söyleyebileceği alanlar değildir. Asırlık bir inşaat mühendisinin çıkıp –sözde- yazıt okumasından rahatsızız. Yazıt okumak, hele kullanılmayan alfabelerin yazılarını okumak kolay bir iş değildir. Öyle olsa epigrafi diye bir alan ve bu alanda uzmanlaşmış akademisyenler olmazdı.

Genç sosyalbilimciler rahatsız. Bir Hindicilik ve Tavukçuluk Uzmanı’nın çıkıp “Neolitik’ten Günümüze Türk Tarihi” isimli bir kitap yazmasından ve üst başlık olarak da “BAŞYAPIT” adını vermesinden rahatsızız. Bir veterinerlik mezununun genetik tarih adı altında olmamış şeyleri “öyleymiş” gibi göstermesinden rahatsızız. Bir ev kadınının, bir resim öğretmeninin, bir müzikoloğun, bir piyanistin, bir baytarın, bir hindicilik ve tavukçuluk uzmanının, son olarak da bir seksoloğun[1] “Kadim-Ön-Türk Tarihi” adı altında tarihi tahrif etmesinden rahatsızız. Tarih tahrif ediliyor, dil tahrif ediliyor, arkeolojik eserler tahrif ediliyor, en önemlisi de gelecek tahrif ediliyor. İnternet çağında 15-16 yaşındaki gençlerin ilk ulaştıkları “şey”ler maalesef ki bu yazılar oluyor. Bunlardan rahatsızız. 3-5 yıl sonra üniversite sıralarına gelecek olan gençlerin bu uydurmalarla şartlanmış olarak gelip hocalarının söylediklerine kulak asmayacaklarından ve sonrasında akademik hayatta yer aldıklarında bu palavraları gerçekmiş gibi anlatacaklarından dolayı rahatsızız. Akademik bir makale ya da kitabı yayınlamanın bu kadar zor olduğu ülkemizde, bu uydurmacı pseudo-historian tayfanın nasıl olup da bu kadar çok ve kolay kitap yayınlayabildiklerini merak ettiğimiz için rahatsızız. Son aylarda bazı hocalarımıza, terbiye sınırlarını aşan şekilde saldırdıkları için rahatsızız. Sağda-solda âlim pozları takınmalarından rahatsızız.  Bu kadar saçmalamalarına rağmen hala gazete ve tv’ye çıkartılmalarından, kitaplarını satmalarından rahatsızız. Mithradathes’i Büyük Bedri, Palmyra Kraliçesi Zenobia’yı Zeynep Sultan adıyla Türkleştirdiklerini sandıkları için rahatsızız. “Kamerun’un kuzeyine kadar bütün Afrika genetik olarak Türktür” denebildiği için rahatsızız. “Altay Dağları Türklerin yaşaması için küçüktür. O sebeple Türklerin ana yurdu Van Gölü’nün güneyiyle Irak’ın kuzeyi arasındaki bölgedir (yani Hakkari Vilayeti)” denebildiği için rahatsızız. M.Ö.’sine ait bir heykeli Uygurlar’a mâl eden çok “bilgili” resim öğretmenlerinden, yazdıklarının yanlışlığını söyleyenleri beyine şikayet etmekle tehdit eden ev hanımlarından, dağ başındaki bir çalının taşta bıraktığı çiziği bile Türkçe olarak okuduğunu iddia eden yüksek inşaat mühendislerinden rahatsızız.

Bir de yukarıda izah ettiğim kişilere “hocam” diyen, paylaştıkları fotoğrafların altına “ovvvvv ne kadar da muhteşem bir keşif” diye “yorum” yazan; bu saçma “şeyleri” daha geniş kitlelere yaymak için kitap ve makale olarak yayınlayan, tvler’e çıkartan ve onları alıp konferanslar verdirenlerden rahatsızız.

Velhasıl rahatsızız ve rahatsız olmaya devam edeceğiz. Zaten bilim, hele sosyal bilimler rahatsız olmayı gerektirir![2]




[1] Bu üç meslek de kesinlikle abartı ya da yazıyı karikatürleştirmek için eklenmiş değildir. Bu üç meslek grubundan da uydurma tarih kitapları yazanlar var.
[2] Not: Bu yazı memleketimizdeki güzide uydurmacı pseudo-historian taifenin tabiriyle “Batı Tarzı Eğitimle Yetiştirilmiş, Batı’nın Etki Ajanı” tarafından yazılmıştır.