1 Ekim 2014 Çarşamba

MİLLİYETÇİLİK TASLAYAN İHTİYAR KOZMOPOLİT

Ali Fuat Başgil’in 30 Kasım 1963 tarihli Yeni İstanbul gazetesinde yayınladığı “Milliyetçilik Bahsi” adlı yazıda, hakkımda “nâdân” kelimesini kullanması ve Anadolu Türklerini yine ırklar karması millet diye göstermesi üzerine ÖTÜKEN’in 14 Şubat 1964 tarihli 2. sayısında kendisine cevap vermiş, bilmediği tarihî konulara karışmakla düştüğü yanlışları göstermiştim. Profesör, dört ay sonra, 14 Haziran 1964 Yeni İstanbul’da “Yine milliyetçilik bahsi” adındaki yazısı ile güya bana cevap verdi. Bu cevap aczin, şaşkınlığın ve bilgisizliğin dile gelmesinden ibarettir. Bir tartışmada yere serilenlerin her zaman yaptığı gibi burada da profesör ne sorulara cevap vermiş, ne kendisini ilzam eden delillerden bahsetmiş, ne de karşı bir delil gösterebilmiştir. Üstelik hakarete uğradığını iddia ederek mütevâzı bir ilim adamı tavrı takınırken bizzat kendisi tahkir edici kelimeleri sıralamaktan çekinmemiştir. Onun iddiasına göre:
1 – Ben onun fikirlerini bırakarak şahsına hücum etmişim.
2 – İkide bir kendisine hakaret etmeyi bir övünme vesilesi yapmışım.
3 – Benden daha yaşlı bir hoca olduğu için ona saygı gösterecek yerde küstahlık ve şirretlik etmişim. (bunu ima ile söylüyor)
4 – Kendisi Anadolu halkı Türk değildir dememiş.
5 – Ben, kendisine cahil demişim. Bu sözüm doğru imiş. Çünkü bilgisi arttıkça bilmediklerinin ne kadar çok olduğunu anlıyormuş. Ben bunu anlamadığım için cehl-i mürekkep sayılırmışım (bunu da ima ile söylüyor)
Cevaplarım şunlardır:
1 – 1961 Ekim’inde yayınladığım broşürle profesörün şahsına değil, fikrine; Türk milletini karma bir millet, dilinden başka Türklüğü kalmamış bir halita olarak göstermesine itiraz ettim. Orta Asya Türklüğü ile hiçbir ilgimiz olmadığını ileri süren bu düşüncenin Kremlin’in fikirleriyle aynı olduğunu ve tarihî gerçeğe uymadığını söyledim. Çünkü o 7 Ekim 1961 tarihli Son Havadis’te yayınladığı “Seçim konuşmalarım” başlıklı yazıda aynen şöyle diyordu:
(Biz, Türkiye Türkleri, muhtelif din, dil, tarih ve ırktan birçok millet elemanlarının asırlar içinde ve İslâm kültürü kazanında kaynayıp hallü hamur olmasından meydana gelmiş mürekkep bir milletiz… Gerçi dil elemanlarımız bakımından Orta Asya ile yakın bir hasımlığımız var. Fakat biz ne beden ve ne ruh yapımız itibariyle Orta Asyalı değiliz. Biz bilâkis İslâm çemberiyle çevrilmiş bir ülkede, ırklar sentezi halinde, kendi başına yaşayan, nev’i şahsına münhasır bir milletiz.)
Yukarıdaki ibare ile “Anadolu Türkleri Türk değildir” demek arasındaki farkı iz’an sahipleri bulsun. Türkçe konuşuyoruz ama birçok ırkın karışmasından doğduk; ruh ve beden yapımızca Orta Asyalı değiliz diyeceksin. Yani bizim, Türk atalarımızın torunları olmadığımızı iddia edeceksin. Sonra da, Anadolu Türkleri Türk değildir demedim diye insanın gözüne baka baka yalan söyliyeceksin. “Ordinaryüs Profesör Doktor” diye şatafatlı unvan taşıyan bir insana bu kadar küçüklük yakışmıyor. Türk milletini batıran, yerin dibine sokan bu, düşünce demek caizse, düşünceye cevap vermek onun şahsına mı hakarettir? O, koca bir milleti piçleştirerek hakaret edecek, bu suç olmayacak. Biz ona “bu fikir Kremlin’indir” dediğimiz zaman hakaret etmiş sayılacağız. Güzel ve zekâ dolu bir anlayış!
2 – İkide bir kendisine hakaret etmeyi övünme vesilesi yaptığım hakkındaki iddia ise profesörün kuruntulu bir övünmesinden başka bir şey değildir. Bir başkasına hakaretle övünmek ve hele bu başkası olarak Ali Fuat Başgil’i seçmek hiçbir cevaba değmeyecek kadar sathî ve gülünç bir yakıştırmadır. Bu, bir toplum içinde inanç ve karakter yoksunluğu dolayısı ile kuyruk bile olmaya lâyık değilken “Başgil” gibi büyük iddialı soyadı takınanların zavallı bir övünme ve avunmalarıdır.
3 – Benden daha yaşlı bir hoca olduğu için hiç olmazsa meslektaşlık hakkını dikkate almam gerektiğini söylemesi de değersizdir. Çünkü Başgil’le dâvâmız şahsî değil, fikrîdir. Sözlerimde hakaret olsa bile, bu nihayet bir kişiye karşıdır. Kendisi bir millete hakaret etmektedir.
* * *
Şimdi, bu başlangıçtan sonra Doktor Başgil’in milliyetçilik ve din aleyhindeki yazı ve davranışlarını sıralayarak kesin sonuca gideceğim.
A) Zafer gazetesinin 19.12.1950 tarihli sayısında profesörün “İdeal Buhranı” adında bir yazısı çıkmıştır. Bu yazıda Başgil milliyetçiliği de, ırkçılığı da, dinciliği de reddetmektedir. Milliyetçiliğin devletler arası hukuk prensibi olmaktan çıkmasını ve vicdanlarda yaşamasını tavsiye ettiği bu yazısında ordinaryüs profesör, milliyetçiliği “kollektif bir egoizm” diye vasıflandırıyor. Milliyeti mahallî ve mevziî bir fikir olduğu için beğenmiyor. Bu düşünüşe kozmopolitlik derler. Kozmopolitik bir bakıma komünizmle kardeş fikirdir.
B) 7.10.1961 tarihli Son Havadis gazetesindeki “Seçim konuşmalarım” başlıklı yazısında Türkiye Türklerinin, türlü ırkların özel karması olduğunu ve Orta Asya Türkleri ile dil akrabalığından başka bir yakınlığımız bulunmadığını ileri sürmektedir. Bir seçim konuşmasında bunları söylemek, kendisinin nedense bu konuya dört elle sarılmış olduğunu göstermesi bakımından dikkate değer.
C) Yeni İstanbul gazetesinin 22.6.1964 tarihli sayısındaki “Millet ve Devlet” başlıklı yazısında, İstiklâl Savaşı başlarken 8-10 milyon olan nüfusumuzdan en az (evet: “en az”) yarısının Arap, Kürt, Arnavut, Boşnak, Çerkeş ve Gürcü olduğunu iddia ediyor. Bu iddia hem ilmî, hem de millî bir hezeyandır. Bir ihanettir. 1927, 1935, 1940, 1945, 1950, 1955 ve 1960 sayımlarının anadillere göre bölüntülerini gösteren istatistikler elde iken ve bu istatistiklere göre Türkler, en aşağı yüzde seksen bir çoğunluk teşkil ederken, Başgil’in Türkleri yüzde elli göstermesi Kremlin’i şâd, Atina’yı âbâd etmiştir. Vaktiyle Venizelos da Batı Anadolu için, Ali Fuat Başgil gibi konuşuyordu.
Ç) Bu imzalı yazıların dışında profesörün bir de yalnız imzası vardır ki ötekilere rahmet okutacak mahiyettedir: Sicilli vatan haini komünist Nâzım Hikmet’in affı için açılan kampanyaya katılmış, onun adlî bir yanlışlığa kurban gittiğini ileri süren Selânik Dönmesi Ahmet Emin Yalmanla işbirliği yaparak affı için imza atmıştır.
* * *
Yukarıda özetlediğim dört maddeye göre, Başgil’in milliyetçi olduğunu iddia etmek insan düşüncesiyle alay olur.
Milliyetçilik kollektif bir egoizmdir, diyecek ve din gibi insanların vicdanına çekilmesini tavsiye edecek yani hayatta fonksiyonu kalmamasını isteyeceksin. Mazimiz ve ecdadımızla ilişiğimizi inkâr ederek birçok ırkların karışmasından doğmuş topluluk olduğumuz yalanını ortaya süreceksin. 1920 yıllarında nüfusumuzun en az yarısı Türk değildi diyerek Moskoflarla ve Yunanlılarla ağızbirliği edeceksin. Mandacı Ahmet Emin Yalmanla fikir ve gönül birliği yaparak dernek kuracaksın. Türk silâhlı kuvvetleri arasında komünizm propagandası yaptığı için mahkûm olan bir Moskof uşağının affı için imza atacaksın. Sonra hiç sıkılmadan “Milliyetçiyim” diyeceksin…
Zamanımızda, en büyük vahşetlerin yapıldığı demir perde gerisi ülkelerinin kendi rejimlerine “halk demokrasisi” demeleri gibi, yabancı ülkelerde dans edip fuhuş yapan aşağılık kızların, kendilerini şu veya bu hanedana mensup prensesler olarak satması gibi, kabiliyetsiz ve kültürsüz bir takım zavallıların şiir, resim ve müzikteki hezeyanlarını asrî akımlar diye göstermeleri gibi; ırkın da, milliyetin de, dinin de artık bugüne hitap etmediğini iddia eden bu kozmopolit profesörün milliyetçiyim demesi, milliyetçilikle eğlenmek değilse, anlayış yoksunluğudur.
Milliyetçisin öyle mi? Önce milleti ve milletin tarihini öğren. Karışma ile temsil arasındaki büyük farkı kavra. Vatan hainlerini korumanın milliyetçilikle bağdaşamayacağı gerçeğini beynine çak. Ondan sonra milliyetçiyim de. Altmış yıl önce idadîde okuduğun tarihle, Selçuk bakayâsı, Kayıhanlılar gibi meselelerin tartışılamayacağını bil de kendi ihtisas alanında kal ve mutlaka bir iş yapmak, bir şey yazmak istiyorsan Afrika’ya git de yeni kurulan Zenci cumhuriyetlerine anayasalar hazırla…
Atsız, Ötüken, 4 Ağustos 1964, Sayı: 8