2 Mart 2014 Pazar

BİR ACAYİP ÖNSÖZ

Daha önceki kitap eleştirilerimizi okuyanlar[1] genel hatlarıyla nelere karşı çıktığımızı, neleri savunduğumuzu az çok bileceklerdir. Kişisel olarak her zaman savunduğumuz değer, bilimsel kitapların kendi ehilleri tarafından yazılmasıdır. Tabii ki insanların başka konular üzerine de fikirleri olabilir. Ancak başka alanlarla alakalı fikir ileri sürmek başka şeydir, o konu hakkında, kelimenin tam anlamıyla uzman olmak başka bir şeydir. Uzman olmayan insanların yaptıkları yorumlar, bazı önemli detayları bilmediklerinden dolayı büyük ölçüde yanlış olmaktadır.

Son dönemlerde sıklaşan bu durumun bir örneği de 2013 yılı Ekim ayında basılan “Mitolojilerle Derin Denizli” isimli kitap.[2] Adı geçen kitap baskı kalitesi ve görsel tasarım bakımından şimdiye kadar eleştirdiğimiz kitaplar içinde ayrı bir yere sahiptir. Kitap, son taraftaki kaynakça kısmıyla birlikte toplam 168 sayfadır. Bu 168 sayfa dışında, Giriş kısmında bir internet sitesinden alınmış bir haber ve bir de ön söz yer almaktadır.

Kitabın iki yazarın ortak çalışmasıdır. Arka kapakta bulunan özgeçmişlerinden yazarlardan birisinin (Ümit Şıracı) dağcı ve arama-kurtarma uzmanı, diğerininse (Nuray Yakaryılmaz) Türk Halk Bilimi Bölümünde Yüksek Lisans yapmış bir resim öğretmeni olduğunu anlıyoruz.

Önsöz’ü yazan ünlü televizyoncu Hulki Cevizoğlu. Cevizoğlu bu önsözde klasik “batı yanlısı tarih araştırmacısı ve arkeologlar biz Türklerin binlerce yıldır Anadolu’da olduğumuzu saklıyorlar” görüşlerini tekrarlıyor ve İnşaat Mühendisi Kazım Mirşan’ın araştırmalarını ve ortaya çıkardığı bulguların Türk tarihini değiştirdiğinden bahsediyor.[3] Bunlara alıştık ya da alışmak zorunda bırakıldık. Cevizoğlu "Özellikle Alman arkeologlar ve antropologlar, Anadolu üzerinde Türklerin varlığını 1071'e bağlama, öncesinde ise Hristiyan varlığını kabul ettirme peşindeler" derken hem bir peşin hükümlülük sergiliyor hem de milliyetle dini birbirine karıştırıyor. Hep söylediğimiz şeylerden birisi de din ve milliyetin ayrı şeyler olduğu ve M.S. dönemlerde Anadolu'ya yerleşen ilk Türklerin Hristiyan olduklarıdır. Konuyla dolaylı bağlantısı olan bir çalışmamızı da halen devam ettirmekteyiz. Ancak önsözde bize asıl abuk gelen bu önsözün son kısmındaki ifadeler. “Anadolu’daki kadim Türk izleri, bu kaya resmi ve yazıtlarına göre, 8. Yy’a dayanmaktadır.” Buraya kadar sorun yok. Bulunan ve bahsi geçen yazıt Türkologlar tarafından da incelendikten sonra kesin tarihleme yapılabilir ama 8. Yy olarak kabul edelim. Devamında ise sayın Cevizoğlu’nun şöyle bir buluşuyla karşılaşıyoruz: “Yani Türkler Anadolu’da 1071’den beri yalnızca bin yıl değil, 13 bin yıldır vardırlar…” Bu satırları okuduğum zaman ilk aklımıza gelen söz: “Yok mu arttıran” demek oldu! Sayın Cevizoğlu gibi tecrübeli ve yıllardır tv ekranlarında var olmaya devam eden bir tv programcısının nasıl olup da bu satırları yazabildiğine doğrusu hayret etmekteyiz. M.s. 8. Yy’daki yazıt(?) örneğinden yola çıkarak 13 asrı 13 bin yıl yapmak doğrusu büyük bir matematik dehası ve bizim arkeoloji ve tarh eğitimlerimiz sırasında al(a)madığımız bazı bilimsel sırlarla alakalı bir hal olsa gerek. Ya da “ne sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet” mi desek? Her ne halse, hangi mantıkla M.S. 8 yy’a ait olduğu söylenen[4] bir yazıta dayanarak 13 bin yıl tarihi bulunmuştur? Bunun arkeolojik, tarihi ve dilsel verileri nelerdir? Tabii bu sorulara cevap alamayacağız. Zira kendisi bana Mirşan’dan, Şıracı’dan, Çataloluk’tan bahsedecek; bense Togan’dan, Taşağıl’dan, anlaşamayacağız.[5] Kim bilir belki de tv programının başlangıcında cevap verecek ama biz bu cevaptan haberdar olamayacağız. Zira artık hangi tv kanalında çıktığını takip edemez vaziyetteyiz. [6]

Önsöz’le ilgili söyleyeceklerimiz şimdilik bu kadar. Sanırım yukarıdaki sözlerimizle “Sayın Cevizkabuğu”na katılma şansımızı kaybettik ama yapacak bir şey yok. Aldığımız en büyük derslerden bir tanesi bir daha yapmasını engellemek için yanlış yapanın yanlışı ortaya çıkartmaktır. Bu yanlışı yapanın sosyal ve içtimai mevkii, görüşü bizi ilgilendirmez. Yanlış, yanlıştır!

Eleştirimizin bundan sonraki kısımlarında asıl kitaba girecek ve kitapta gözümüze çarpan fahiş hataları fâş etmeye başlayacağız…






[1] Bkz: ““İran ile Turan” Ya Da Delilsiz Tarih Olur Mu?” ve “Bir Kitap Eleştirisi: Türk’ün Genetik Tarihi”.
[2] Ümit Şıracı-Yakaryılmaz Nuray, Mitolojilerle Derin Denizli, Kömen Yay: 2013.
[3] Bkz. Önsöz. V.
[4] Söylenen diyoruz zira bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar hiçbir Türkolog bilim adamı bu yazıtlar üzerine bir çalışma yapmamıştır. Çalıştığı söylenen ve giriş kısmındaki haberde ve başka bazı basın organlarında ismi geçen “tarih araştırmacısı”nın akademik durumunu bilemiyoruz. Ancak kullanılan “tarih araştırmacısı” sıfatı kafamızı bulandırıyor.
[5] Not: Yazının bu son cümlesini ATSIZ’ın “Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri” isimli eserinin Istanbul Sıkıyönetim Komutanı ile karşılaşmasını anlattığı kısımdan alıp duruma uyarladık.