22 Temmuz 2012 Pazar

"İRAN İLE TURAN" YA DA DELİLSİZ TARİH OLUR MU?-7


“İran-Turan Savaşları” adını taşıyan 8. ve son bölümde[1] yazar, efsanelerle karışık bir halde anlatıla gelen İran-Turan Savaşlarını kendi cephesinden yorumlamıştır.

Bölümün ilk sayfalarında Massaget-Pers Savaşı[2], ardından da Perslerin ünlü İskit Seferiyle[3] ilgili Herodotos’ta geçen bilgileri aynen nakleden yazar aradaki büyük düşmanlığın nedeninin İskit/Sakaların doğudan Pers ülkesine yaptıkları saldırılarla ilgili olduğunu söylemektedir. [4] Yazarın bu görüşü doğru olabilir. Evet, biz o bölgelerle ilgili henüz bir şey bilmiyoruz. Ancak, söz konusu düşmanlığın nedenleriyle ilgili başka görüşlerimiz de bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Mezopotamya, Mısır ve Anadolu-Yunan Dünyasını hakimiyetleri altına alan Perslerin önünde, dünya hakimiyetlerini engelleyecek tek güç olarak İskit/Sakalar bulunmaktaydı. Bu yüzden de Perslerin onlara saldırmaları gayet doğaldır. Ayrıca ilk saldırının İskitlerden gelmesi noktasında da, bahsi geçen saldırı illâ doğuda gerçekleşmiş olmayabilir. Yazarın da, önceki bölümde belirttiği gibi, İskit siyasi gücü Kafkasların kuzeyine geri çekildikleri vakit, geride pek çok İskit kalmıştır. Bu İskitlerin bir kısmı, tıpkı Kimmerler gibi, Med ordusunda asker olmuş ve ayaklanan Perslere karşı savaşmış olabilirler.

Yazar sonraki kısımlarda İran mitolojisine girmektedir. [5] Bu kısımların en ilginç tarafı yazarın, İran mitolojik kahramanı Feridun’u, Oğuz Han’la, Oğuz Han’ı Zülkarneyn ve Alp Er Tunga ile eşleştirme girişimidir. [6] Mitolojilerin, hele de büyük ve birbirlerine yakın kültürlerin mitolojilerinin birbirleriyle benzerlikleri bilinen bir şeydir. Yunan mitolojisindeki Zeus’un hikayesi de, yazarın bahsettiği hikayelerle paralel özellikler göstermektedir. Babası Kronos’u öldürmesi gibi.. O halde, bundan birkaç yıl önce mail kutuma gelen ve hâlâ sakladığım bir mailde olduğu gibi “Zeus da mı bizden?”. Buna kargalar güler.


Ayrıca bu türden çalışmalarda sıkça karışımıza çıkan "dini kitaplara atıf" olayı da ayrıca değinilmesi gerekli bir husustur. Doğu Anadolu ve Azerbaycan topraklarındaki Türk izleriyle alakalı Naci Memiş ve Sadi Bayram'ın iki makalesinde de benzer durumla karşılaşmıştık. Tanrı kelâmı olan ve mutlak bir inanmayı gerektiren kutsal kitaplara yapılacak her gönderme, o konuyu tartışılmaz kılacaktır. Tartışılmazların bilimselliği de hiçbir zaman söz konusu olamaz. 

Dediğimiz gibi, efsanelerden bahsederek yola çıkılan bu bölümle ilgili çok fazla bir şey söylemiyoruz. Çünkü efsaneler, arkeologların ya da tarihçilerin değil, öncelikle halk bilimcilerinin inceleyeceği bir alandır. Eğer tarihsel vesika ya da arkeolojik malzeme bulunamazsa, efsaneler ve dil unsurları devreye girmelidir.

“Sonuç” adını taşıyan genel değerlendirme bölümünde ise [7] yazar, kitabın başından bu yana savunduğu fikirlerin özetini vermiştir.

“Türkler Altaylar’dan köklenmemiş, oraya sonradan gitmişlerdir” sözü bizce tehlikeli bir sözdür. Zira bütün Orta Asya’nın, kadim topraklarımızın bize ait olmadığını, bizim oralara sonradan gittiğimizi söylemek, o bölgeleri ruhen elimizde çıkarmamıza, “vahşi ve barbar” addedilen Türklerin, Asyanın tamamını işgal ettiklerini kabul etmemize yol açar ki, bu herhalde şimdiye kadar pek çok Türk düşmanının aklına gelmemiş bir iştir. Orta Asya’yı elinden çıkartan Türklerin, dünyanın başka herhangi bir yerinde tutunabilmelerinin imkân ve ihtimali yoktur.

“Bugünkü Kuzey Irak, Doğu Anadolu ve Güney ve Kuzey Azerbaycan Türklerin atalarının yaşadığı yerlerdir”[8] diyen yazar, daha önce bugünkü Hakkari vilayeti topraklarına sıkıştırdığı Türk yurdunu, 15. asırdaki Akkoyunlu topraklarına genişletmiştir.

“Kürtler aynı kökten geldiği gibi, Fin-Ugor halklarının, hatta çok erken bir tarihte buradan ayrıldıkları anlaşılan Moğol ve Mançu-Tunguzların atalarının da buradan gitmiş olma ihtimali yüksektir.” diyen yazar nihayet sadede gelmiştir. Nedense bütün bu yazarların tek amacı Kürtlerin Türk olduklarını söylemek oluyor. Tıpkı, bir zamanlar Nurettin Topçu’nun, ilgili ilgisiz her konferansında “Kahpe Timur” demeyi adet edinmesi gibi.  Yalnız yazar, “Kürtler Türktür” demek yerine daha da tehlikeli bir ifade tarzı kullanıyor. Neyse, bundan sonrası da siyasi bir yazıya konu olacak derecede güzel bir konu..




[1] S. 249.
[2] S. 250-251.
[3] S. 251-252-253.
[4] S. 253.
[5] S. 253’ten itibaren.
[6] S. 266.
[7] S. 273.
[8] A.y. 

Hiç yorum yok: