18 Temmuz 2012 Çarşamba

"İRAN İLE TURAN" YA DA DELİLSİZ TARİH OLUR MU?-5


Kitabın 6. Bölümü “Ariana: Barbarların istilası” adını taşımakta ve adından anlaşılacağı gibi ağırlıklı olarak  Hint-Avrupalılardan bahseder.[1] Hint-Avrupa dilli halkların yayılım alanlarıyla birlikte tarihçelerinden bahsedilen bu kısımla alakalı olarak, bizim değil de dil bilimcilerin söyleyebilecekleri olduğunu düşünüyoruz.

Bu bölümde geçen bazı ifadeler, mantığımızı zorlamakta: “Baltık Denizi’nin batı sahillerinde çoğalan German kabileleri, Hunların başlattığı ünlü Kavimler Göçünden  en fazla etkilenen ve yurtlarını terk ederek Avrupa’yı darmadağın eden, ama kıtaya bugünkü görünümünü veren topluluklardır” sözünde olduğu gibi. [2] Batlık Denizi’nin batısında İskandinav yarımadası bulunmaktadır ve Hunların bölgeyle bağlantıları çok da net değildir. Hatta hiç yoktur. Yazarın burada sözünü ettiği, Kavimler Göçü sonrası Avrupa’ya şeklini veren Germen kabileleri, Karadeniz’in kuzey taraflarında, bugünkü Kırım’dan başlayarak batıya doğru yayılmışlardır. Yani Ostrogotlar, Vizigotlar, Gepidler, Vandallar ve Süevler. Bunların kuzey batılarında, yani Baltık Denizinin güney sahillerinden Ren Nehrine kadar olan bugünkü Almanya taraflarında ise diğer Germen kabileleri vardı. Yani Angeller, Saksonlar, Franklar, vd.

178. sayfadan başlayarak diğer sayfada da devam eden bir dipnotta şöyle denilmektedir: “Örneğin bizdeki “kele- “konuşmak” (gelin kelimesi ondan gelir ve herhalde kaynanalarca verilmiş bir isimdir)..”[3] Maalesef Türkçe bir etimoloji sözlüğü açığı bulunmaktadır. Ancak gelin sözüyle ilgili genel olarak düşünülen, “gelmek” fiilinden türemiş olması gerektiğidir. [4]  Aynı dipnotta yazar, Arapça ve İbranicedeki bazı sözlerle, Türkçe bazı sözleri vererek ses benzerliklerini sıralar. Verilen bu sözleri topyekün reddetmek şu anki bilgimizce olanaksızdır. Sadece Knesset sözü ile Kengeş sözü arasında bir benzerlik göremediğimizi söylemek isteriz. [5]

“.. Türkiye’de “aşırı milliyetçi” kimlikleriyle bilinen tarihçilerimizin bile Orta Asya’ya akınları sırasında Ari kavimlerinin “Türklerin medeni terakkisini vasıta olduklarını” iddia etmeleridir.” [6] Yazar burada, sözünü ettiği bu hocalardan örnekler verseydi keşke.. Acaba kimdir bu “aşırı milliyetçi” tarihçiler? Kişisel olarak, şimdiye kadar böyle bir tarihçiyle karşılaşmadım. Yani hem “aşırı milliyetçi” olacak, hem de “Ariler, Türkler’e medeniyet getirdiler” diyecek..

Yazarın Hint-Avrupalılar’ın devlet olgusuyla geç karşılaştıklarını göstermek için ileri sürdükleri görüşlerde de bazı eksiklikler bulunmaktadır. Evet, yazarın da belirttiği üzere Germen ve Slav boyları, devletleşme sürecine çok geç, M.S. 5. yy’dan sonra girmişlerdir. Ancak, onlardan önce dünyanın gördüğü en büyük devlet ve medeniyetlerden birisini kuran Romalılar ya da Helenistik dönem krallıklarının çoğunun da Hint-Avrupalı olduğunu unutmamak gerekir. Evet, yazarın dediği gibi Persler, M.Ö. 9. yy’da İran coğrafyasına girdiklerinde çok ilkel bir durumdaydılar. Medeniyetle birlikte, toplumun en önemli kurumlarını da, komşuları olan Elamlardan ve Medlerden almışlardır. Ancak onlardan 1.000 yıl önce Anadolu’ya yerleşerek devlet ve medeniyet kuran Hititler de Hint-Avrupalı bir halktı.

“Latince ve Türkçe” başlıklı kısım[7] da yazar, Latince bazı sözcükleri Türkçe bazı sözcüklerle eşleştirmektedir. Verdikleri örneklerden bir tanesi Türkçe yanak sözüdür. [8] Yazar bu sözü verdikten sonra, Latincesini Gena,  Yunancasını ise Genus olarak verip bunların Türkçe yanak sözcüğüyle ilişkisini böylece kurar.  Ancak ne Klasik Yunanca (Hellence) ne de modern Yunanca sözlüklerde Yanak anlamına gelen bir Genus sözüne rastlayamıyoruz. Elimizdeki (Klasik) Yunanca-Türkçe Sözlük’te Genos, ous’un karşılığı olarak “cins, soy, tür, kuşak” yazmaktadır. Bu da hemen bütün batı dillerinde ve bu diller vasıtasıyla bizim dilimizde de kullanılan “gen, genetik, jenerasyon” sözlerinin kaynağıdır.      

Yazar “Zaten Türkçe er kelimesinin karşılığı Latince vir’dir” diyor. [9] Yazarın buradaki kesin kanaatinin sebebi, galiba, Türkçe “Erdem” sözüyle Latince benzer anlama gelen “Virtus” sözünün benzerliği dolayısıyladır. Yani “erdem”in sonundaki –dem’i ve “virtus”un sonundaki –tus’u atınca kalan iki hecelerin birbirlerine olan ses benzerliğidir. 

Bundan sonraki kısımlarda da yazar sık sık ses benzerliğiyle anlam çıkartmaya devam etmektedir. “Almanca sagen, İngilizce say=Türkçe söylemek” gibi, [10]

“.. Ada’ya (Britanya Adası’na A.Y.) göç eden German kabilelerine katılan bir Hun, belki de Bulgar topluluğunun varlığını biliyoruz”.[11] Varlığını bildiğimize göre, bu topluluğun Hun ya da Bulgar olup olmadıklarını da bilmemiz gerekmez mi?

“.. Türkçe yarumak ışıldamak, parlamak demektir; yaruk ise parlak, aydınlık anlamına gelir. İngilizce’ye çok kelime veren Bulgarca’da bunun telaffuzu daruk biçiminde olacaktır.İngilizlerin dark kelimesiyle neden aydınlığı değil de karanlığı anlattıkları kendi sorunlarıdır” [12] sözüne cevap vermektense, bunu burada yayınlamayı daha uygun görüyoruz.

Görüldüğü üzere, yazar bu bölümlerde genel olarak hep dil örneklerinden yola çıkmıştır. Biz kendi uzmanlık alanımız olmayan bu konuda fazla bir şey söylemiyor, ancak konunun gerçek uzmanlarının yorumlarını da bekliyoruz.

Daha önce de değindiğimiz gibi[13] ““Bu ailenin doğu kolunu, Hint-İran veya eski ismiyle Ari ırkının dili oluşturur. Bunların yurdu, yani Arianem Harezm civarında olmalıdır” diyen yazar, bu sefer de kökenleri olarak Doğu Avrupa’yı göstermekte ve dünyaya oradan yayıldıklarını söylemektedir. [14] Ayrıca bu halkların sadece Hazar’ın kuzeyinden geçtikleri sözü de düzeltilmesi gereken bir sözdür. [15] Daha önce de değindiğimiz gibi, Hazar’ın kuzeyinde göç teorileri pek çok farklı konuyla ilgili araştırma eserlerinde yer almaktadır. Ancak eğer Hint-Avrupa halkları  Hazar’ın kuzeyinden geçtilerse, Hititlerin M.Ö. 2. bin yıl başlarında Anadolu’ya göçlerini nasıl açıklayacağız? Bazılarının dediği gibi Trakya üzerinden mi geldiler? Eğer öyleyse bu göç hareketiyle ilgili hiçbir arkeolojik malzemenin olmamasını neyle açıklayacağız? Tabii aynı sorular, Hititlerden hemen sonra Anadolu’da egemenlik kuran Frigler için de geçerlidir.

Yazar, şâheser buluşlarından birisini de burada yazmıştır: "Farsça'da rastlanan Khor (dağ) kelimesi de Slavca kelimeler gibi aynı kaynaktan alınmışlardır (yani Türkçe or-man AY). Üstelik bunun Sami dünyasına uzandığı anlaşılmaktadır, ki Mekke yakınlarındaki meşhur dağın adı Hira'dır. İsviçre'de de bir dağın adında Hor geçmektedir." [16] 

Sami dillerinde dağ ya da tepe anlamına gelen birkaç söz bulunmaktadır. Bunlar Arapça'da Tur (Tur-ı Sina vb), Cebel (Cebel-i Lübnan); İbranice'de ise Har (Armageddon sözünde geçer)'dır. Yazarın mantık kullandığını varsayarak düşünecek olursak, bütün bu dillerdeki dağ anlamına gelen sözleri, "cebel hariç" Türkçe kökenli mi sayacağız? Ya başka birisi çıkar ve "Türkçe'de bulunan Or-man sözünün başındaki or- kökü, Sami kökenlidir. Zira Sami dilleri olan İbranice ve Arapça'da yer almaktadır. Bu dillerdeki geçmişleri de, yazılı kaynaklara dayanarak M.Ö. 1. bin yıl başlarına dek gitmektedir" derse ne olacak?  Görüldüğü üzere, Amazon=Amma uzun, Niyagara=Ne yaygara şeklinde giderek tarih olmuyor. Bu şekilde giderek, olsa olsa maskara olunur..  




[1] S. 158’den itibaren.
[2] S. 168.
[3] S. 179. Dipnot: 296.
[4] Belki de “kalmak” sözünden gelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu sadece dilci olmayan, dilin geçmişiyle ilgili bilimsel bir eğitimi olmayan bir arkeolog ve tarihçinin sözüdür.
[5] S. 179. Dipnot: 296.
[6] S. 181.
[7] S. 188.
[8] S. 189.
[9] S. 191.
[10] S. 192-193.
[11] S. 195.
[12] S. 198.
[13] Bkz. 3. Bölüm Eleştirisi.
[14] S. 203.
[15] S. 204.
[16] S. 202.

Hiç yorum yok: