İki
sayfaya yayılmış bulunan bir paragraf dikkatimizi çekiyor.[1]
Ancak bu paragraf iki sayfaya yayıldığı gibi, birbirinden 180 derece farklı,
iki ayrı konuyu anlatması sebebiyle parça parça incelenmek zorundadır. İlk
kısmı alalım: “Bütün kaynaklar M.Ö. 1.500-800 yılları arasında meydana gelen ve
sebebi tam bilinmeyen yıkım ve kargaşa dönemi (Karanlık Dönem) sonunda Yakın ve
Orta Doğu’daki, Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’daki bütün krallıkların
yıkıldığını, halkın talan ve çapuldan canını kurtarmak için buraları terk
ettiğini, hatta Minoa/Miken bile bu yüzden çöktüğünü söylemektedir. Arkeolojik
bulgular ve genetik çalışmalar bu anılan bölgelere en az 500 yıl boyunca
kimsenin yerleşmediğini göstermektedir.”[2]
Yazarın varlığından bahsettiği Karanlık Çağlar, iddianın aksine M.Ö. 1.500’lerde
değil 1.200’lerde başlamıştır. Bu felaket dönemine neyin yol açtığı tam olarak
bilinemese de, özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar Ege Denizinde bulunan
Thera Adasındaki yanardağ patlamasının etkisi olduğu düşünülmektedir. Batı
Anadolu’da bulunan antik yerleşimlerde, o döneme ait deprem izleri ve kül
tabakasının bulunması da bunu doğrulamaktadır. Patlamanın yol açtığı iklim
değişikliği neticesi, kuzeyde bulunan halklar güneye inmiştir. Mesela önce
Yunan anakarasındaki Mikenler, Girit adasındaki Minos Uygarlığını ortadan
kaldırmışlar, Troia’yı yıkmışlardır. Takriben 1 asır sonra ise, Dorlar güneye
inip Miken uygarlığını ortadan kaldırmışlardır. Dorlar Yunanistan’a inerken,
Frig ve Bithinler gibi Balkan kabilelerinin de boğazlar üzerinden Anadolu’ya
girdikleri ve Hitit Devletini yıktıkları düşünülmektedir. Bunun üzerine Hitit
halkı güneye, Toroslar’a çekilmiş ve Kuzey Suriye’ye kadar uzanan bölgede “Geç
Hitit Devletleri” adı verilen çeşitli beylikler kurmuşlardır. Mısır
kaynaklarında “Deniz Halkları” adı verilen bir diğer istilacı grup, Doğu
Akdeniz kıyısında bulunan uygarlıklara saldırmışlar, ancak Mısır önlerinde zorlukla
durdurulabilmişlerdir.[3]
Bölgedeki bütün krallıkların yıkılması bilgisi de gerçek dışıdır. Zira Asur ve
Mısır gibi iki büyük ve köklü devlet sağlam şekilde ayakta kalmıştır. Hititler
güneye göçerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yazarın Minoa dediği Minos olsa
gerektir. Minoa/Miken yazarak ikisini bir olarak gördüğünü a da düşündüğünü
varsayabiliriz. Ancak gerçek bu şekilde midir? Elimizdeki arkeolojik verilerin
hiçbirisi bu yönde değildir. Girit adasındaki Minos uygarlığı, Miken
uygarlığına göre daha gelişmiş bir durumdaydı. Biz bunu seramik ve mimari
örneklerinden anlıyoruz.[4]
Miken’in Minos’u yıkması sonucunda, Minos’a ait pek çok şey Miken tarafından
kullanılmaya çalışılmıştır.
Resim.
1. Minos Seramiği[5]
Resim.
2. Miken Seramiği [6]
Yukarıda
da değindiğimiz üzere Miken, Minos kültürüne ait gelenekleri kendisi kullanmak
istemiştir. Ancak fotoğraflarda da görüleceği üzere bunda çok da başarılı
oldukları söylenemez. Bunu da arkeoloji eğitimi alan herkes rahatlıkla fark
edebilir. Ama doğru, yazarımız arkeolog değildi öyle değil mi? Geçelim.
Aynı
alıntıda geçen “Arkeolojik bulgular ve genetik çalışmalar bu anılan bölgelere
en az 500 yıl boyunca kimsenin yerleşmediğini göstermektedir”[7]
sözü de düzeltilmeye muhtaçtır. Madem yazarın iddia ettiği gibi bu bölgelere 500
yıl boyunca kimse yerleşmedi, o zaman Dorları, onların önünden Ege Adaları ve
Batı Anadolu’ya yerleşen Akhaları, Balkanlardan gelerek Anadolu’ya yerleşen
Bithyn ve Frigleri bu tablonun neresine koyacağız? Hoş, yazara göre Akhalar ve
Dorlar da protoTürk. Bu düşünceyle yazarın Bithyn ve Frigleri de protoTürk, hatta
birkaç yerde ifade ettiği şekliyle protoTürkmen olarak kabul ettiğini
varsayabiliriz. Aslında böyle bir gülünç hikayeyi ancak yok sayabiliriz!
[1] Sf. 116-117.
[2] S. 116.
[4] Bkz. Bir
sonraki sayfa. Fotoğraf 1-2.
[5]
Herakleion Müzesinde (Girit) bulunan Minos seramiği. Knossos Sarayında bulunmuş
olup M.Ö. 1.500 civarına tarihlendirilmiştir.
[6] Krater
tipli seramik. British Museum’da bulunmakta olup yak. M.Ö. 14. Yy’a tarihlendirilmektedir.
[7] Sf. 116.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder