16 Ocak 2014 Perşembe

BİR KİTAP ELEŞTİRİSİ: TÜRK’ÜN GENETİK TARİHİ-11

Yazar “Avrasya’da Demir Çağı” başlığını taşıyan bölümde de[1], diğer pek çok bölümde olduğu gibi ve kendi yazdıkları hilafına İskit tarihini ve kurganlardan çıkan eserleri anlatmakta.

Yazar, genel olarak yapılan bir yanlışı burada tekrarlamakta. Altın Elbiseli’nin bulunduğu Esik Kurganıyla Kırgızistan’da bulunan Issık Kul, bizde genelde birbirine karıştırılır. Bir de yazar aynı kurganı anlatırken “Ölü sırt üstü yatırılmış ve başı batıya çevrilmiştir”[2] der. Lakin Esik Kurganında şimdiye kadar ölüyle ilgili ne bir parça kemik, ne de ölü külü bulunmuştur. Yani “ölü” demek bizce anlamsızdır.

Yazar  kurganla ilgili bilgilere devam ediyor: “Issık (yani Esik) Kurganında yapılan Karbon 14 çalışmaları her ne kadar M.Ö. 5. Yy’dan kaldığını göstermekte ise de Jakobsen bunun mümkün olmayacağını, buluntuların en az iki yüz yıl daha eski olması gerektiğini söylemektedir. Yani mezar M.Ö. 700’lerden çok daha önceden kalmadır.”[3] İyi de madem Karbon 14 testleri, kurganın yaşını M.Ö. 5. Yy olarak gösteriyor, kim ve neci olduğunu bu sözlerden anlayamadığımız Jakobsen isimli bilim adamı(?) hangi gerekçelerle bunun tarihini “en az iki yüz yıl önceye” çekmektedir? Yazar adeti olduğu üzere bununla ilgili de bir kaynak göstermemiştir. Ancak kullanılan cümleler akla bazı soruları da beraberinde getirmektedir. Şöyle ki M.Ö. 5. Yy 499-400 arasındaki tarihi kapsar. Bu tarihten 200 yüz yıl öncesi ise 699-600 arasını anlatır. Durum buyken, yani yazarın ismini verdiği Jakobsen kabaca 700-600 arasını işaret ederken, yazar acaba hangi ilmi gerekçelerle bunu “M.Ö. 700’lerden çok daha önceye” tarihlendirmektedir? Doğrusu merak ediyoruz. Hem de, yukarıda belirttiğimiz gibi kurgandan dna’sı alınıp incelenebilecek herhangi bir örnek de çıkmamışken!

Yine aynı sayfanın sonunda[4] yazar, Bozkır Mezar Kültürünün önemli öğelerinden biri olan, defin sonrası kurganda kesilen ve sonra da üstüne dikilen kurban atları için “boğazlanan” tabirini kullanmakta. Kurban hayvanı için boğazlanmak tabiri bizce şık değil.

Diğer sayfada yazar Hitit Kaya Resimlerinden söz ediyor. [5] Ama biz arkeologlar ve eskiçağ tarihçileri biliriz ki Hitit döneminde kaya resminden değil, kaya kabartmalarından söz edebiliriz. Bu kabartmalar içinde özellikle Konya İvriz’deki ve Yazılıkaya Kutsal Alanındakiler önemlidir.[6] Kısacası Hitit kültüründe kaya resminden değil, kaya kabartmalarından söz edebiliriz.

Devamında yazar şunları söylüyor:[7] “Muhtemelen M.Ö. 3.500’lerde Kafkasya’dan kalkan ve Maykop Kültürünün çocukları olan Basklar ve Hiksoslar M.Ö. 1.700-2.000’lerde tekerlekli arabaları ve atlarıyla muhteşem bir resmigeçitle Anadolu’dan Suriye ve Mısır yoluyla İber’e geçerken tanrılaştırıldılar.”[8] Tabii zaten Mısır’dan İber yarımadası (yani bugün İspanya ve Portekiz’in üzerinde bulunduğu yarımada) iki adımlık yol.

Hemen sonra “Grek kaynakları bugün bile hala İskit ve Sarmat yer simlerini korumaktadır”[9] diyen yazar, bizi bir kere daha şaşırtmakta, düşündürmeye, hem de kara kara düşündürmeye devam etmektedir.

Bir sonraki sayfada[10] Herodot’un Tarih kitabından uyarlanan bir harita verilmiştir.[11] Yazar bu haritanın resim altında “Heredot’a göre M.Ö. 450’de Büyük İskitya” yazmıştır. [12] Ama dediğimiz gibi bu harita İskit haritası değil, dünya haritasıdır. Haritaya dikkat ederseniz, Scythia olarak isimlendirilen alan, bugünkü Ukrayna’nın güneyinde, Don ve Dinyeper nehirleri arasındaki bölgedir. O kadar ki bu haritada Kırım yarımadası bile İskit Ülkesi olarak gösterilmez. Farklı bir isimle, Taurica olarak adlandırılır.

Yazar, İskitlerin batısında Trakyalıların yaşadığını söyler. [13] Trakyalı değil, Traklar. Zira coğrafya halka değil, halk coğrafya’ya ismini vermiştir. Trakya, Trakların yaşadığı ülke demektir.

İskit-Kimmer mücadelesini ve İskitlerin Ön-Asya’yı ele geçirmelerini anlatırken şu satırlara rastlamaktayız: “Kafkaslar yoluyla Anadolu’ya göçen Kimmerlerin yurtlarına yerleşip bir kısmını içlerinde erittiler. Kalanlar İran’a kaçıp Med Krallığına sığındı. Fakat İskitler hem Kimmerleri, hem Med Krallığını yok ettiler hem de Ortadoğu’da çok büyük bir alanı yağmalayarak ta Mısır’a kadar ulaştılar. Üç yüz yıl süren yönetimleri süresince…”[14] Yazar tarihçi olmadığı için belki bilmez ama biz söylemiş olalım: Kronolojisiz tarih olmaz! Kronoloji de sadece yıl, ay belirterek değil olayları bir düzen içinde anlatarak olmalıdır. Yazarın alıntıladığımız ilk cümlesinden sanki “Kimmerler kendiliklerinden göç etmişler ve arkalarından gelen İskitler de onların Anadolu’daki topraklarını ele geçirmişler” gibi bir anlam çıkıyor. Gerçek farklıdır. Kimmerler, İskitlerin baskısıyla Kafkasları geçip güneye inerler. Bu bölgede yaklaşık yarım asır kalırlar. Hem Urartu, hem de bugünkü Azerbaycan topraklarındaki Manna-Mada beyliklerine paralı askerlik yaparlar. Ancak bir süre sonra İskitlerin bölgeye gelmeleri karşısında Kimmerler batıya, Anadolu’ya göçerler. M.Ö. 7. Yy boyunca da Anadolu’da yaşarlar. Med Krallığıysa ancak M.Ö. 7. Yy’ın son çeyreğinde ortaya çıkar. Dolayısıyla da İskitlerin önünden kaçan Kimmerlerin, o tarihlerde olmayan Medlere sığınması diye bir durum da mümkün değildir. İskitlerin Med Krallığını ve Kimmerleri yok etmeleri de, hem Med Krallığının daha ortada olmaması, hem de Kimmerlerin Anadolu’da bulunmaları dolayısıyla olanaksızdır. Kimmerler yaklaşık M.Ö. 590 yılı civarına kadar Anadolu’da kalmış, ancak bu tarihten sonra Lidyalılar tarafından Anadolu’dan çıkartılmışlardır. Medlerse, dediğimiz gibi M.Ö. 7. Yy’ın son çeyreğinde çok güçlenerek Kızılırmak’tan İndus Nehrine kadar uzanan alana egemen olmuşlar, ancak yaklaşık olarak M.Ö. 550 yılı civarında, Persler tarafından ortadan kaldırılmışlardır.[15] Konu hakkında bu derece kesin bilgi vermemizin ana sebebi, Y. Lisans Tezimizin konuyla alakalı olması dolayısıyladır.

Gelelim İskitlerin bölgede üç yüz yıl hakim oldukları sözüne. Biz bölgeyle ilgili çalışmalarımızın sırasında, eski yeni, yerli yabancı hiçbir kaynakta bu tarihi ne gördük, ne duyduk. Herodot Tarihinde İskitlerin 28 yıl boyunca bütün Ön Asya’ya hakim olduklarını, ancak Medlerin komplosu neticesinde bu hakimiyetlerinin sona erdiğini söyler. Bunun dışında elimizde herhangi bir yazılı kaynak, maalesef, yoktur. O halde yazar bu üç yüz yıl sonucuna nasıl ve nereden ulaşmıştır? Tarih, hele ki Türk tarihi bu kadar hafife alınacak bir alan mıdır?  Ciddiyet, biraz ciddiyet.  





[1] Sf. 119.
[2] Aynı sayfa.
[3] Sf. 119-120.
[4] Sf. 120.
[5] Sf. 121.
[7] Hititlerle ne alakası vardır denmesin. Kitabın geneli, bu şekilde alakalı alakasız konuların harmanı.
[8] Sf. 122.
[9] Sf. 123.
[10] Sf. 124.
[11] Harita: 3.
[13] Sf. 124.
[14] Sf. 125.
[15] Ayrıntılı bilgi için Herodotos Tarihine bakabilirsiniz. 

Hiç yorum yok: