S.A.Pletneva’dan alıntı yaparak[1] Kıpçakları
Peçeneklerle aynı gören ve 5.500 yıl boyunca Balkaş Gölün’den Kuveyt’e kadar at
koşturtan[2], isimsiz bir İranlı
yazarın Peçeneklerin Türkler ve Kazaklardan meydana geldiğini yazan[3], Macarlarla Hunları
birbirine karıştırıp onları Peçeneklerle savaştıran[4], Tuna Bulgarlarının
Ortodoksluğu kabulünden sonraki ikinci hanı olan ve Kam inancından olan Bulgarları acımasızca ortadan kaldırıp Hristiyanlığı ülkeye hakim kılan Çar Simeon’u Ak-Şaman yapan[5] aynı yazardır.
İbn-i Fadlan’ı Peçenek Ülkesine gönderen[6], De Administrando Imperio
sözünü “Evlada Talimatlar” şeklinde çeviren[7], 8. Yy’da bestelenmiş
bir Fransız şansonu olan “song about Roland”ı “Vahşi Peçenek Atlıları” şeklinde
çeviren[8], “Bozkurt kuvvetli el,
Dirayetli Han veya Fırtına anlamına gelir” diyebilen[9] de yine bizim meşhur
alimimizdir.
Yazar “mesela Serikliler’in çoğunluğu aslen
Peçenektir” demiş[10], Kangarlarla ilgili
ilk tarihi bilgi Ortadoğu’dan değil Sümerlerin Saman şehrinden gelir diyerek
Mezopotama’yı Ortadoğu’nun dışına itmiş[11], Kazakların Küçük
Cüzleriyle Küçük Yüechiler’i ses olarak birleştirebilmiş[12], Kushan’ı KuSun yapıp
onu da Ku= Beyaz, Sun=Hun şeklinde tercüme edip[13] ve bu sayede
Kushan=Akhun diyebilmiş, Çin’in Kansu eyaletinin adının Han suyu’ndan gelen Türkçe
bir söz olduğunu[14]
da yazabilmiştir.
Kitabın her tarafında Hun’a Hunlu, İskit’e
İskitli diyen, Soğd alfabesine Yunan harfleridir deyip Soğdarı da Yunan harfleriyle
Türkçe yazan Türk boyu diye vasıflandıran[15], Kimeklerin Şatolar diye adlandırıldığını[16] söyleyen, Urfalı
Mateos’u Matvey Edessian olarak yazan[17], aynı yazardır.
“Almanların Baltık Slavlarının ve Sarı Türklerin,
Slavca dillerinin Baltıkça, Türkçe ve Alman dillerinin bir karışımı olarak
doğduğu ve bunların 10. Yy’da Batı Hun İmparatorluğunun tebaası olduğunu da
unutmamak gerekir”[18] gibi bir saçmalıklar
dizisinin altına imza atabilmek her babayiğidin harcı olamaz. Dil kısmını ya da
milletlerin karışımı kısmını geçtim ama 10. Yy’da Batı Hun İmparatorluğundan
bahsedebilmek için gayet sağlam bir yeteneğe sahip olmak gerekir. Ama ne
yeteneği?
Hun Yabgusu Motun’u babasıyla aynileştirip M.Ö.
240-210 arasında hüküm sürdüğünü yazan, üstüne Motun’u Soğd boyundan yapıp o
şekilde de Sakalara bağladığını zanneden de bu yazardır. [19] Mezar hediyesi olarak
konulan ahşap testi’den bahseden[20], Don Nehrini Urallara
yerleştirip burada M.Ö. 10.000’de Ogurlarla Türklerin bir arada yaşadığı dönemin
Ural Birliği olarak adlandırıldığını söyleyen[21], Urallar’dan
güneydoğuya göçenlerin Kafkaslara vardığını yazan da[22] aynı isimdir.
Görüldüğü üzere 13 bölüm eleştiri yazdık ve
kitabın ancak yarısına gelebildik. Kalan arısında da gözümüze çarpan fahiş
hatalar olmakla birlikte, bu eleştiri yazımızı, şimdilik, burada kesiyoruz. Zira
akıl ve ruh sağlımızı korumak istiyoruz.
Yazar, kitabın sonunda verdiği ve dipnot mu, son
not mu, yoksa kaynakça mı olduğunu anlayamadığımız kısımda da nedense Türkçe
kaynaklara hemen hemen hiç yer vermemiştir. Kaynaklarının büyük kısmı Sovyet
döneminde yapılan yayınlardır ve bu da bizi, etnogenez politikasına duyduğumuz
kin sebebiyle, kuşkuya düşürmektedir. Bir de şunu çok iyi bilmekteyiz ki artık
19. Yy’da değiliz. Hiç kimse hem veteriner, hem mikrobiyolog, hem genetik
bilimci, hem arkeogentik uzmanı, hem arkeolog, hem tarihçi, hem dilci olmaz,
olamaz. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Eğer yazar bu iddiadaysa, bize başka
birinin, Reha Oğuz’un bir yazısını hatırlatıyor: “"Bunun için pek çeşitli olan birçok ilimlere
merak sardı: Lengüistik, mitoloji, arkeoloji, jeoloji, klimatoloji,
paleontoloji, antropoloji, etnoloji, etnogrofi, felsefe, ruhiyat, tarih,
preistuvar, sosyoloji,kozmogoni, hukuk, edebiyat, iktisat tarihi, güzel
sanatlar tarihi ilahiyat…"[23] Sizce de benzemiyor
mu?
Yaklaşık 5 gündür, sayfalar süren bu eleştiriyi
yazmamızın pek çok sebebi var. En önemlisi, aldığımız eğitime ve Türk tarihine
olan saygımızdır. Birkaç yerde de tekrarladığımız gibi, kimsenin kişisel atış
alanı değildir. Tarihimizi küçük görmek nasıl aşağılık duygusuysa, olmayan
şeyleri ekleyip olduğundan büyük göstermek de aynı şekilde aşağılık duygusudur.
Tarihi değiştiremezsiniz. Değiştirmeye çalışmak, sonradan görme ailelerin
kendilerini soylu göstermek adına paşa dede uydurmalarına benzer. Komik durur.
Komikten de öte, bir milletin genetiğiyle oynamak olur ki bu asla kabul edilemez.
Son yıllarda, bu tür yayınlarda artış olduğunu görmekteyiz. İşin tehlikeli
tarafı, halkın bir kısmının bu saçmalıklara gerçek anlamda inanıyor olması.
Şimdi bu türden yayınları fark etmeyenler, 3-5 sene sonra üniversite
sıralarında karşılarına gelen öğrencilere de gerçekleri anlatamaz. Biz, artık
pehlivan tefrikasına dönen bu eleştiri dizisiyle, tarihe küçük bir not düşmek
istedik.
Olmayacağını bildiğimiz halde umalım ki, bundan
sonra insanlar kendi alanlarıyla ilgili çalışsın, başka alanlara bulaşıp komik
ve saçma şeyler yazmasın.
TTK.
[1] Onun da
doğruluğunu Tanrı bilir. Zira yazar, isim vermiş ama kaynak vermemiş.
[2] Sf. 152.
[3] Sf. 153.
[4] Sf. 154-155.
[5] Sf. 155.
[6] Sf. 157.
[7] Aynı
sayfa.
[8] Sf. 159.
[9] Sf. 161.
[10] Sf.
162.
[11] Sf.
163.
[12] Sf.
164.
[13] Sf.
165.
[14] Aynı
sayfa.
[15] Sf.
167.
[16] Sf. 169.
[17] Aynı sayfa.
[18] Sf.
172.
[19] Sf.
173.
[20] Aynı
sayfa.
[21] Sf.
175.
[22] Aynı
sayfa.
[23] Bkz.
Atsız, Hesap Böyle Verilir broşüründen…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder