17 Ocak 2014 Cuma

BİR KİTAP ELEŞTİRİSİ: TÜRK’ÜN GENETİK TARİHİ-GENEL DEĞERLENDİRME

S.A.Pletneva’dan alıntı yaparak[1] Kıpçakları Peçeneklerle aynı gören ve 5.500 yıl boyunca Balkaş Gölün’den Kuveyt’e kadar at koşturtan[2], isimsiz bir İranlı yazarın Peçeneklerin Türkler ve Kazaklardan meydana geldiğini yazan[3], Macarlarla Hunları birbirine karıştırıp onları Peçeneklerle savaştıran[4], Tuna Bulgarlarının Ortodoksluğu kabulünden sonraki ikinci hanı olan ve Kam inancından olan Bulgarları acımasızca ortadan kaldırıp Hristiyanlığı ülkeye hakim kılan Çar Simeon’u Ak-Şaman yapan[5] aynı yazardır.

İbn-i Fadlan’ı Peçenek Ülkesine gönderen[6], De Administrando Imperio sözünü “Evlada Talimatlar” şeklinde çeviren[7], 8. Yy’da bestelenmiş bir Fransız şansonu olan “song about Roland”ı “Vahşi Peçenek Atlıları” şeklinde çeviren[8], “Bozkurt kuvvetli el, Dirayetli Han veya Fırtına anlamına gelir” diyebilen[9] de yine bizim meşhur alimimizdir.

Yazar “mesela Serikliler’in çoğunluğu aslen Peçenektir” demiş[10], Kangarlarla ilgili ilk tarihi bilgi Ortadoğu’dan değil Sümerlerin Saman şehrinden gelir diyerek Mezopotama’yı Ortadoğu’nun dışına itmiş[11], Kazakların Küçük Cüzleriyle Küçük Yüechiler’i ses olarak birleştirebilmiş[12], Kushan’ı KuSun yapıp onu da Ku= Beyaz, Sun=Hun şeklinde tercüme edip[13] ve bu sayede Kushan=Akhun diyebilmiş, Çin’in Kansu eyaletinin adının Han suyu’ndan gelen Türkçe bir söz olduğunu[14] da yazabilmiştir.

Kitabın her tarafında Hun’a Hunlu, İskit’e İskitli diyen, Soğd alfabesine Yunan harfleridir deyip Soğdarı da Yunan harfleriyle Türkçe yazan Türk boyu diye vasıflandıran[15],  Kimeklerin Şatolar diye adlandırıldığını[16] söyleyen, Urfalı Mateos’u Matvey Edessian olarak yazan[17], aynı yazardır.
“Almanların Baltık Slavlarının ve Sarı Türklerin, Slavca dillerinin Baltıkça, Türkçe ve Alman dillerinin bir karışımı olarak doğduğu ve bunların 10. Yy’da Batı Hun İmparatorluğunun tebaası olduğunu da unutmamak gerekir”[18] gibi bir saçmalıklar dizisinin altına imza atabilmek her babayiğidin harcı olamaz. Dil kısmını ya da milletlerin karışımı kısmını geçtim ama 10. Yy’da Batı Hun İmparatorluğundan bahsedebilmek için gayet sağlam bir yeteneğe sahip olmak gerekir. Ama ne yeteneği?

Hun Yabgusu Motun’u babasıyla aynileştirip M.Ö. 240-210 arasında hüküm sürdüğünü yazan, üstüne Motun’u Soğd boyundan yapıp o şekilde de Sakalara bağladığını zanneden de bu yazardır. [19] Mezar hediyesi olarak konulan ahşap testi’den bahseden[20], Don Nehrini Urallara yerleştirip burada M.Ö. 10.000’de Ogurlarla Türklerin bir arada yaşadığı dönemin Ural Birliği olarak adlandırıldığını söyleyen[21], Urallar’dan güneydoğuya göçenlerin Kafkaslara vardığını yazan da[22] aynı isimdir.

Görüldüğü üzere 13 bölüm eleştiri yazdık ve kitabın ancak yarısına gelebildik. Kalan arısında da gözümüze çarpan fahiş hatalar olmakla birlikte, bu eleştiri yazımızı, şimdilik, burada kesiyoruz. Zira akıl ve ruh sağlımızı korumak istiyoruz.

Yazar, kitabın sonunda verdiği ve dipnot mu, son not mu, yoksa kaynakça mı olduğunu anlayamadığımız kısımda da nedense Türkçe kaynaklara hemen hemen hiç yer vermemiştir. Kaynaklarının büyük kısmı Sovyet döneminde yapılan yayınlardır ve bu da bizi, etnogenez politikasına duyduğumuz kin sebebiyle, kuşkuya düşürmektedir. Bir de şunu çok iyi bilmekteyiz ki artık 19. Yy’da değiliz. Hiç kimse hem veteriner, hem mikrobiyolog, hem genetik bilimci, hem arkeogentik uzmanı, hem arkeolog, hem tarihçi, hem dilci olmaz, olamaz. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Eğer yazar bu iddiadaysa, bize başka birinin, Reha Oğuz’un bir yazısını hatırlatıyor: “"Bunun için pek çeşitli olan birçok ilimlere merak sardı: Lengüistik, mitoloji, arkeoloji, jeoloji, klimatoloji, paleontoloji, antropoloji, etnoloji, etnogrofi, felsefe, ruhiyat, tarih, preistuvar, sosyoloji,kozmogoni, hukuk, edebiyat, iktisat tarihi, güzel sanatlar tarihi ilahiyat…"[23] Sizce de benzemiyor mu?

Yaklaşık 5 gündür, sayfalar süren bu eleştiriyi yazmamızın pek çok sebebi var. En önemlisi, aldığımız eğitime ve Türk tarihine olan saygımızdır. Birkaç yerde de tekrarladığımız gibi, kimsenin kişisel atış alanı değildir. Tarihimizi küçük görmek nasıl aşağılık duygusuysa, olmayan şeyleri ekleyip olduğundan büyük göstermek de aynı şekilde aşağılık duygusudur. Tarihi değiştiremezsiniz. Değiştirmeye çalışmak, sonradan görme ailelerin kendilerini soylu göstermek adına paşa dede uydurmalarına benzer. Komik durur. Komikten de öte, bir milletin genetiğiyle oynamak olur ki bu asla kabul edilemez. Son yıllarda, bu tür yayınlarda artış olduğunu görmekteyiz. İşin tehlikeli tarafı, halkın bir kısmının bu saçmalıklara gerçek anlamda inanıyor olması. Şimdi bu türden yayınları fark etmeyenler, 3-5 sene sonra üniversite sıralarında karşılarına gelen öğrencilere de gerçekleri anlatamaz. Biz, artık pehlivan tefrikasına dönen bu eleştiri dizisiyle, tarihe küçük bir not düşmek istedik.

Olmayacağını bildiğimiz halde umalım ki, bundan sonra insanlar kendi alanlarıyla ilgili çalışsın, başka alanlara bulaşıp komik ve saçma şeyler yazmasın.

TTK.











[1] Onun da doğruluğunu Tanrı bilir. Zira yazar, isim vermiş ama kaynak vermemiş.  
[2] Sf. 152.
[3] Sf. 153.
[4] Sf. 154-155.
[5] Sf. 155.
[6] Sf. 157.
[7] Aynı sayfa.
[8] Sf. 159.
[9] Sf. 161.
[10] Sf. 162.
[11] Sf. 163.
[12] Sf. 164.
[13] Sf. 165.
[14] Aynı sayfa.
[15] Sf. 167.
[16] Sf. 169.
[17] Aynı sayfa.
[18] Sf. 172.
[19] Sf. 173.
[20] Aynı sayfa.
[21] Sf. 175.
[22] Aynı sayfa.
[23] Bkz. Atsız, Hesap Böyle Verilir broşüründen…

Hiç yorum yok: