15 Ocak 2014 Çarşamba

BİR KİTAP ELEŞTİRİSİ: TÜRK’ÜN GENETİK TARİHİ-7

Yazar Andronovo’yu anlattığı kısımda şunları söylemekte: “Ayrıca o dönemde bölgede etkin olan dil Ural-Yenisey dilleridir”[1] Dille ilgilenmememize, uzmanlık alanımız olmamasına rağmen bilgilerimiz Ural-Yenisey Dilleri diye bir grubun varlığından daha evvel haberdar olmamıştık. Bu nedenle baktığımız dil kitaplarında böyle bir tabire rastlayamadık. Acaba yeni bir bilgi mi diyerek alanında yetkin dil bilimcilerle görüştük, onlar da böyle bir dil ailesinden haberdar değillerdi. Sanırım bu da, yazarın yeni ve ultra-modern buluşlarından bir tanesi olacak.

Biraz sonraysa “M.Ö. 13. Yy’dan 7. Yy’a kadar elde edilen bütün Kazak örneklerinin neticelerine baktığımızda sarı ırkın dışındaki Asya’lı Türk tipine uygun olduğu anlaşılmıştır” diyor. Sormak isteriz, bu Kazaklar acaba yün mü, yoksa orlon mu? Sentetik mi, el örgüsü mü? Öyle ya M.Ö. 13. Yy’da bahsedilen olsa olsa üste giyilen kazak olur. Zira ne M.Ö. 13. Yy’da, ne de M.S. 13. Yy’da Kazak adı verilen bir boy ya da boy birliği yoktur. Kazak adı ilk kez, boy adı olarak 15. Yy’ın ikinci yarısında çıkmıştır. [2] Bu tarihten önce Kazak var demek, Stalin tarafından Türk boylarını parçalamak ve birbirleriyle bir olmalarını engellemek için görevlendirilen Gumilev’in hezeyanlarını hatırlatıyor bize. Yani Etnogenezi! Acaba yazar etnogenezi mi desteklemekte, savunmaktadır?

İlerleyen sayfalardan birisinde “Türk Maykop Kültürünün akrabası olan Sümerler ve ardılları Hurriler” ifadesi geçiyor. Kuban Nehri kıyısındaki Maykop Kültürünün Bozkırla ilişkileri konusunda bizim de bazı görüşlerimiz var. Ancak arkeoloji ve tarih eğitimlerimize rağmen biz, yazar kadar kesin konuşamıyoruz. Bu kısmı geçtik lakin sonrasında takıldığımız yerler var. En başta Maykop Kurganı M.Ö. 3. Bin yılın ortalarına tarihlendiriliyor.[3] Sümerlerin Mezopotamya’daki kültürlerinin tarihiyse M.Ö. 4. bin yıl ortalarında başlar zira yazı o dönemde icat edilmiştir. Ondan öncesiyle ilgili Sümer efsaneleri çeşitli bilgiler vermekle birlikte, bu konuda kesinleşmiş bir durum yoktur. Gilgameş Destanı’nda belirtilen bölge özelliklerinden yola çıkılarak, Sümerlerin Hazar Denizi kıyısındaki Aratta ya da Erette Şehri veya bölgesiyle ilgileri oldukları düşünülmektedir.[4] Aynı şekilde seramik üzerinde yapılan çalışmalarda Sümer Seramikleriyle Hazar’ın güneydoğusunda, bugünkü Türkmenistan’da bulunan Anav Şehrinden çıkan seramikler arasında benzerliklere rastlanılmıştır. Mezopotamya’nın doğusunda, bugünkü İran devletinin Zağros Dağları yakınlarındaki Hamedan Bölgesinde yerleşik olan Elamların da, gerek dil, gerekse kültürel anlamda Sümerlerle ilişkili olabilecekleri düşünülmektedir. Hurriler ise, M.Ö. 3.000’lerden itibaren, sadece Bayburt’a değil, bütün Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’ya dolayısıyla bugünkü Azerbaycan topraklarına da yayılmış bir halktır. Görüldüğü üzere Sümerlerle Hurriler, aynı dönemlerde, yakın coğrafyalarda yaşamış iki halktır. Bu yüzdendir ki yazarın dediği gibi Hurriler’in Sümerlerin ardılı olması gibi bir durum yoktur.

Yazar bir yerde “O yüzden Andronovo Kültürünün kapladığı alana Batı Avrasya denir” diyor. İyi de, daha önce söylediğimiz üzere[5] bu Avrasya sözü midemizi bulandırmakta. Bir kere mantıken Avrupa ve Asya kıtalarının kalbinde yer alan Andronovo Kültür alanının Batı Avrasya diye nitelendirilmesi coğrafyaya aykırıdır. Batı Avrasya değil de Batı Asya olabilir ancak.

Yazar “Zira Çinli Hanlılar[6] R1b ve R1a karşımıdır” diyor. Yani yazar, bundan önceki kısımlarda uzun uzun anlattığı R1a ve R1b’lilerin Türklüğünü kendine göre ispatladıktan sonra ve Hint-Avrupalılar’ın tamamını Türk yaptıktan sonra, şimdi de kendi tabiriyle “Sarı Irk” olan Çinlileri, hem de Han Çinlilerini Türk ilan ediyor. Doğrusu, ilmin bu kadarı karşısında nutkumuz tutuluyor!

Yazar kitap boyunca çeşitli cümlelerin etimolojisiyle ilgili görüşler de ileri sürmektedir. Bunlardan birini alalım: “Parpola bu durumu düşman bir kabile olan Dahalar’ın (Avesta dilinde Dha) açıklamalarına göre belirler. Ama bu kelimenin kendisi de problemlidir zira Dasyu ve Daha kelimeleri Hint-Avrupa kökenli değil Miken kökenlidir. Ural dillerindeki Doselo Mikence’ye Doelo şeklinde Mikence’den Grekçe’ye doulos olarak geçmiştir.”[7] Lütfen, bilenler gülmesin!

Yukarıda alıntıladığımız kısmı ne yapsak, nasıl düzeltsek, neresinden başlayarak eleştirsek bilemiyoruz. Başlı başına bu kısım bile bir hazine niteliğinde. Bence dil bilimci olsam, bu kısımdan güzel bir makale çıkartabilirdim. Ama dilbilimci olmadığımdan, kendi iyi bildiğim alana dönerek, eleştirilerimi bu minval üzerinden sürdüreyim.

Yazarın, az ileride “Fincede köle anlamına gelir”[8] dediği Doselo, Dahyu, Daha vs bir cümle yok. Fince’de köle anlamına gelen ana söz orja’dır. Ayrıca slave sözüne de rastlıyoruz. Bu söz, genel olarak Slavlara isim babalığı yapmış bir sözdür.

Yazar Fince olduğunu ileri sürdüğü sözün Mikence’ye geçtiğini söylüyor. Hem de alıntıladığımız cümleden bir önceki cümlede Mikenlerin Hint-Avrupalı olmadığını söylerek. [9] Yunan anakarasında, tarih dönemlerinde bilinen ilk uygarlık olan Miken medeniyetine Hint-Avrupalı değildir demek, en başta bizim ve konuyla alakalı insanların zekasına hakarettir. Mikenler, sonradan kuzeyden gelerek bölgeyi istila eden Dorlarla birlikte bizim tarih dönemlerinden bildiğimiz modern Yunanistan’ın etnik ve kültürel sahipleridir. Liner B ismi verilen bir yazı kullanmışlar ve Giritteki Minos uygarlığının kullandığı Linear-A yazısının aksine okunmuştur. Okunan metinler içinde hiç de Türk kültürü ya da Bozkır hayatıyla alakalı bir şey yoktur. Ama tabii yazar için böyle şeyleri, delilsiz, belgesiz ortaya atmakta bir sakınca yoktur. Sanırım “öyledir” hükmü verildiğinde, herkesin inanacağı gibi bir düşünce var. Geçelim…



[1] Sf. 85.
[2] Konuyla alakalı olarak, sayın Prof. Dr. Abdulvahap Kara’nın çalışmalarına bakılabilir.
[3] Turçaninov, Kafkasya’da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının Çözümlenmesi, S. 86.
[4] Zehtabi, İran Türklerinin Eski Tarihi,
[6] Sanırız burada kast edilen Han Çinlileri.
[7] Sf. 106.
[8] Sf. 106.
[9] Sf. 106. 

Hiç yorum yok: