13 Ocak 2014 Pazartesi

BİR KİTAP ELEŞTİRİSİ: TÜRK’ÜN GENETİK TARİHİ-4

Yazar 39.sayfada, kendi ifadesiyle “ABD derin devletinin “Türklerin Orta Asya kökenini araştır dediği adam” olan Gene D. Matlock isimli bir Amerikalıdan bahsediyor. [1] Bu ismi Türk kamuoyu “Ey Dünya İnsanları! Hepiniz Türksünüz” isimli kitaptan hatırlar. [2] Bahsi geçen isimle ilgili internet üzerinden yaptığımız araştırmada herhangi bir akademik geçmişine rastlayamadık. Bir sır var ama ne?

Yazar bir sonraki sayfada şu hikmetlerde bulunuyor: “Avrupa’da Roma ve Antik Yunan’da bile ölü gömmek için toprağı kazma geleneği yoktur.”[3] Bu durumda İtalya yarımadasına M.Ö. 2. Bin yıl göçleriyle yerleşen İtalikleri nereye koyacağız? Ayrıca yazar, Antik Yunan ve Roma’da herkesin lahti olduğunu falan zannediyor herhalde. Lahit yaptırma işinin parası olanlar tarafından uygulandığını, parası olmayanlarınsa bulundukları kültür ya da döneme göre yakılarak ya da gömülerek defnedildiğini herhalde bilmiyor.
Devamında “Bu bozkırlının geleneğidir. Adına da Kurgan denir! Kurgan kelimesinin dünyada sadece vardır! Başka hiçbir dilde yoktur. “ diyor yazar. Başka bir dilde karşılığının olmaması çok normal zira dünyanın bütün dillerine Türkçe’den geçmiş bir sözdür.

Devem edelim: “Bu millet milattan önce 7.000 yılında mezar kazmaya ve ölülerini gömmeye başlamıştır.”[4] Kanıt nerede? Arkeolojik delil olmadan, bu delilleri ortaya koymadan söylenen her söz, yazılan her yazı masaldır.

“Bu durumda Habil ile Kabil’in hikayesi ya Bozkırlı Türkün hikayesidir ya da Habil ve Kabil Türk atalarıdır. Kuran yalan söylemeyeceğine göre o zaman Adem’in çocukları bozkırlıdır. Başka izah tarzı olamaz.”[5]  Daha önce de söyledik, bir daha tekrar edelim. Böyle başı sıkıştıkça, kafalarındaki teorilere maddi delil bulamayınca dini kitaplara atıf yapılmasını, müsbet ilimler açısından doğru bulmuyoruz. Tamamen, sorgulamadan inanmayı gerektiren din olgusuyla, tartışarak gelişen bilim aynı şey değildir. İkisi birbirine karıştırılmaması gereken, apayrı kavramlardır.

Yazarın bundan sonraki bölümde yaptığı saptamaların bazılarına biz de katılıyoruz. Zira dünya yüzünde gerçekleşen her iyi şeyin ardında müphem bir Hint-Avrupalı arama sevdasına biz de karşıyız. Ancak, bir saçmalığa karşı çıkmanın yolu karşısına onunla aynı derecede başka bir saçmalık çıkarmakla olmaz. Yani yazarın yaptığı gibi “Mezar Kazma Kültürü protoTürkmen[6] kitleyi oluşturduğu gibi bu kültürün halefleri farklılaşarak Hind-Avrupa dillerini konuşan toplulukların da ortaya çıkışını belirlemiştir”[7] dememek gerekir. Hintlilerle Avrupalıların Türk soyundan geldiğini iddia etmek, 1930’larda Türklerin Beyaz Irktan Avrupalı olduğunu yazan bazı yazarların yazdıklarını hatırıma getiriyor. İkisi arasında herhangi bir fark yoktur.

Basklarla alakalı genel bilgilerde, onların hep Orta Avrupa üzerinden geldikleri anlatılırken yazara göre bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrikayı geçerek güneyden İber yarımadasına çıkmışlardır. [8] Tabii bunun kaynağı da diğer örneklerde belirttiğimiz gibi yoktur! Devamındaysa “Baskların ince boyunlu sivri dipli sürahi tekniği (Bell Beaker) bunun devamıdır. Daha sonra bu teknikten amforalar geliştirilecektir” cümlesinde arkeoloji, “Ayrıca Baskların konuştuğu dil her ne kadar Avrupalı dilciler tarafından bilinmeyen bir dil olarak tarif edilse de bitişken bir dil olmakla Altay Dil Ailesine mensuptur. Avar-Çeçen dilidir!”[9] hükmüyle de dil konusunda yeteneklerini gösterir. Ancak bu kesin hükümlerinde de kaynak göstermekten özellikle kaçınmakta olduğunu düşündürür.

Yazar, mezar kazma kültürünün tarihsel gelişimini anlattığı bölümde[10] dünya genelindeki tarih öncesi döneme ait çeşitli mezarlardan bahseden yazar, İsrail’deki Skhul Mağarasında bulunan ve 40.000 yıllık olduğunu söylediği iskeletlerden bahseder (ama bahsederken bu iskeletlerin Erken Homo Sapiens denilen bir geçiş türü olduğunu nedense belirtmez) ve şu müthiş buluşunu açıklar: “Ama daha ilginç bir şey vardır burada: mağara ve yığılan taşların tamamı yoğun bir biçimde kızıl aşı boyası ile boyalıdır!” [11] Başka bazı yerlerde de yazarın bu kızıl aşı boyasına büyük önem verdiğini, adeta o boyayı da Türkleştirdiğini görmekteyiz.[12] Ancak yazar, kızıl aşı boyasının doğadan üretilebilen en kolay boya olduğunu sanırım bilmemektedir. Ayrıca dediği gibi kızıl aşı boyasına bir kutsallık verilecekse iş tehlikeli yerlere gidebilir. Zira kızıl aşı boyası, ilk insanın ortaya çıktığı dönemden beri bilinmekte ve kullanılmaktaydı. En erken kırmızı aşı boyalı mezar örneklerine günümüzden yaklaşık 270 bin-170 bin yıl öncesine tarihlenen Zambiya’daki Twin Rivers bölgesinde rastlanılmıştır.[13] Bu durumda Zambiya’daki buluntuları da atalarımıza, ya da atalarımızı Zambiyalılara mı bağlayacağız?

Bir sonraki bölüm “Mezar Kazma İşlemi ve Mezar Odası” başlığını taşımakta olup yazarın bu bölümde iyiden iyiye arkeolojiye girdiğini görmekteyiz. [14] yazarın burada sözünü ettiği arkeolojik verileri şu an için tartışmayacağız ancak bir sözüne takılmış durumdayız. Yazar kurganlardan çıkan eşyaları anlattığı kısımda “Saka-İskit ve Sabar/Sarmat mezarlarında…” diye başlayan bir cümle kurmuş.[15] Bu cümleyle Sabarları da Sarmatlarla aynı gördüğünü göstermiştir. Ancak Sabarlar ayrı, Sarmatlar ayrı boylardır. Bunu da en ufak bir araştırmada isteyen görebilir.  








[1] Sf. 39.
[2] Gene D. Matlock, Ey Dünya İnsanları! Hepiniz Türksünüz, Hermes Yay: 2008  
[3] Sf. 40.
[4] Sf. 40.
[5] Sf. 40.
[6] ProtoTürkmen ne demek? Türkmen sözü tarih sahnesine ne zaman çıkmıştır? Vb soruları sorsak da doğru dürüst bir cevap alamayacağımızı düşündüğümüzden, bunları sormayı gereksiz buluyoruz. Yazar kitabın pek çok yerinde bu tabiri tekrarladığına göre, bunun basit bir hata olmadığı bellidir.  
[7] Sf. 42.
[8] Sf. 45.
[9] Sf. 45.
[10] Sf. 46
[11] Sf. 47.
[12] Sf. 50.
[13] Neyir Kolankaya-Bostancı, Anadolu’da Erken Prehistorik Dönem Kırmızı Aşı Boyası Kullanımı, Anatolia: 38, 2012.
[14] Sf. 50 ve devamı.
[15] Sf. 51. 

Hiç yorum yok: